menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İttihad-ı İslâma giden yolda Türk-Kürt kardeşliği

10 12
23.03.2025

Bu yazının ana konusu olan “ittihad-ı İslâm” fikri nedir, tarifi nasıldır? Önce bu noktaya biraz açıklık getirerek konuya öyle devam edelim.

İslâm birliği manasındaki ittihad-ı İslâm mefkûresi, tarihimizde Sultan Selim zamanında tatbik sahasına konuldu ve yaklaşık dört asır (1517-1917) boyunca güvenli, huzurlu, bereketli bir ömür sürdü.

Zamanımızda ise, bu ittihad-ı İslâm fikrini beğenen, kabul eden ve hayatı boyunca müdafaa edenlerin başında Bediüzzaman Said Nursî gelir.

Nitekim, Divan-ı Harb-i Örfî isimli eserinin Yedinci Cinayet bölümünde şunu ifade ediyor: “Elhasıl, Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira, o, vilâyât-ı Şarkiyeyi [Doğudaki vilayetleri, Kürtleri] ikaz etti; onlar da ona biat ettiler.”

Aynı bahiste, Sultan Selim’in şu kıtâsı da iktibasen veriliyor:

Milletimde ihtilâf ü tefrika endişesi,

Kûşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni.

İttihadken savlet-i a’dayı def’e çaremiz;

İttihad etmezse millet, dağdar eyler beni. 1

İttihad-ı İslâmı saadetli bir saraya benzeten Üstad Bediüzzaman, kendisine yöneltilen “Daima ittihad-ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et” şeklindeki suale, gerek Münazarat ve gerekse İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi (DHÖ) isimli eserlerinde harikulâde izah ve tariflerle cevap veriyor. Mealen de olsa, biz o cevapların sadece bir kısmını burada takdim etmeye çalışalım.

Cevap kısmında, ittihad-ı İslâmı “kasr-ı muallâ” tabiriyle yâd eden Bediüzzaman Hazretleri, o kasrın taşını ve nakşını şu şekilde tarif ediyor:

İşte, kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı İslâmın:

1. Hacerü’l-Esved’i Kâbe-i Mükerremedir;

2. Dürret-i beyzâsı Ravza-i Mutahharadır;

3. Mekke-i Mükerremesi Ceziretü’l-Araptır;

4. Medine-i Münevveresi, tam hürriyet-i şer’iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmaniye’dir.

Bu tarifin devamında, “Eğer İslâmiyet milliyeti ve ittihad-ı İslâmın taşını ve nakşını görmek istersen, işte bak” diyerek, ilâveten bazı tarif ve tasnif yapıyor ve sonunda şu hatırlatmada bulunuyor: “Lâkin, ittihad cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektriğiyle olur.” 2

«««

İttihad-ı İslâma giden yolun Türk-Kürt kardeşliği safhasına baktığımızda ise, tarihin akışı içinde görebildiklerimizin bir kısmını maddeler hâlinde şöylece sıralayabiliriz:

BİR: İki kardeş unsur arasındaki ilk büyük yakınlaşma ve kaynaşma, bundan bin yıl kadar önce, yani 1071’de Malazgirt Savaşı esnasında görüldü. İbnü’l-Ezrak el-Fârikî’nin “Mervanî Kürtleri Tarihi” isimli eserindeki kayıtlara göre, Kürtler, tahmini on bin kadar süvari birliğiyle Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan’ın ordusuna dahil olmuşlardır.

İKİ: Bundan beş yüz sene kadar önce, yani 1514’teki Çaldıran Savaşı esnasında, meşhur diplomat ve tarihçi İdris-i Bitlisî’nin devreye girmesiyle, Ehl-i Sünnetten olan Kürtlerin mutlak ekseriyeti “müsalemet” ile Sultan Selim’e biat ederek Osmanlı’ya tâbi oldular. Keza, o zamanki savaşta da bütün kuvvetiyle Osmanlı tarafına yardım ettiler.

TÜRK OCAKLARI DOLAYLI OLARAK KÜRTÇÜ YETİŞTİRDİ

ÜÇ: Türk-Kürt kardeşliği, yakın tarihteki en üzücü darbeyi 20. Asrın başlarında aldı: 1912’de önce Türk Ocakları kuruldu. Onun aksülameli olarak 1918’de işgal altındaki İstanbul’da Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) teşkil edildi. 1920’den itibaren boy veren Kemalist Türkçülük cereyanı, kanayan yarayı büsbütün derinleştirdi. 1925’te ona mukabele şeklinde patlak veren Şeyh Said Hadisesi, etkileri günümüze kadar devam eden bir dizi kargaşaya sebebiyet verdi. (Not: KTC’nin kurucularından Celâdet Bedirhan’ın 1933’te Suriye’den Mustafa Kemal’e........

© Yeni Asya