İnsanı sırr-ı ehadiyete götüren yol: İhlâs
Yunus’un (as) balığın karnından kurtuluşu bu sırrın hakikatini gösterir. Çünkü o vaziyetten Yunus (as) sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişâf ettiği için sahil-i selâmete çıkarılmıştır. Öyle bir acziyet ve yakarış hâli vuku bulmuş ki, imdada sırr-ı ehadiyet yetişir. Çünkü “O vaziyette esbab bilkülliye sukût etti.”1 Zahirî vaziyet şu: Vakit gece karanlığı, Yunus’un (as) atıldığı yer deniz, bir balık onu yutmuş. Esbabın sükût ettiği yer burasıdır. Deniz geniş ve derin, vakit karanlık ve zulümatlı ve balık çok, hangi balığın karnında? Yunus (as) bu vaziyette “Müsebbibü’l-Esbabdan başka bir melce olamadığını aynelyakîn gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişâf ettiği için, şu münacat birden bire geceyi, denizi ve hûtu musahhar etmiştir.”2 Bu mevzûda sırr-ı ehadiyetin, nur-u tevhid içinde inkişâfını şöyle anlayabiliriz: Nur-u tevhid manasını idrak edip anlamak ve inanmak bize bakıyor, sırr-ı ehadiyet manası ise Allah'a bakıyor. Yani bir belâya, bir musîbete veya ızdırârî bir çaresizliğe giriftâr olan kimse önce sebeplere bakar. Esbab bilkülliye sukût ettiğini anladığı anda samîmane Rabbine döner. Bu dönüş ızdırârî bir hâldir.
Rabbimiz her insana, bir çok esmasıyla husûsi teccellî eder. Allah’ın tüm mahlûkatına karşı olan inayet, şefkat ve merhamet tecellisi ki bu vahidiyet, yani nur-u tevhittir. Ancak o an sadece Yunus’a (as) husûsî inayet, şefkat ve merhamet tecellisi sırr-ı ehadiyeti gösteriyor. Kâinatta cârî olan esma-i İlâhiyenin has bir tecellisine mazhar olunması sırrı ehadiyetin nur-u tevhid içinde inkişâf etmesini ifade ediyor. Yunus’un (as) vaziyeti........
© Yeni Asya
