GÜL YARASI
GÜL YARASI
REFİK TUZCUOĞLU
Hallâc-ı Mansûr manevi bir sarhoşluk hâlinde (sekr) iken “Enel Hak-Hak benim” dediği için mahkûm edilir. “Hak’tan başka bir şey yoktur” demek istemiştir aslında. Lakin dilinden dökülen sözden dolayı idamına karar verilir. Bağdat meydanına çıkarılır. Halk şuursuzca kendisine taş atmaktadır. Hallâc-ı Mansûr’da ne bir şikâyet ne de bir ah-u figan.
Bir ara kendisini yakinen tanıyan dostlarından Şibli, Hallâc-ı Mansûr’a bir gül atar. Hallâc “Ah!” diye inler.
Kendisine sorarlar; “O kadar atılan taşa karşı sabrettin de niçin atılan bir gül seni inletti”.
O şu şekilde cevaplar:
“İnsanlar beni tanımıyordu. Dostum ise benim her halime vakıftı. Taşlar incitmedi lakin dostun attığı gül beni can evimden vurdu. Kalbimde derin bir yara açtı”.
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin Güney Kıbrıs Rum yönetimine büyükelçi atamaları ‘dostun attığı gül’ misali incitici oldu. Bunu kim hangi mahfilde iletir bilmiyorum. Rum yönetiminin mücadelesini ve tavrını anlarız lakin aynı dine mensup ve aynı soydan geldiğimiz Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın tutumunu anlamakta zorlanırız. Semerkant’ta yapılan zirvede iradesini AB’nin verdiği 12 milyar Avro’ya teslim etmiş bir görüntü çıktı. Zirvede BM’nin 541 ve 550 nolu kararlarına bağlılık deklare edildi. Yani Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta işgalci olduğunu kabul etmiş oldular. Türk Hariciyesi’nin sessizliğini derin bir incinmişliğe yormak mı gerekir? Ya da Hariciye’nin bilgisi dâhilinde yürüyen daha üst stratejiye matuf bir suskunluk... “Öyle midir?” bilmiyoruz.
Tarihi hafıza Türk Cumhuriyetleri’nin içinde bulunduğu hâli özetliyor.........
© Yeni Akit
