Çetin ceviz
Çetin ceviz
Ali Osman Aydın
60’lı yıllarda tahta bavuluyla İstanbul’a ayak bastığında babam henüz 15 yaşındaymış. Ebeveyn himayesinden yoksun, tamamen yalnız bir şekilde tanımadığınız bir şehre ayak bastığınızı düşünün. Üstelik liseye giden öğrencilerin yaşındasınız.
Düzenli aldığınız harçlığınız, sizi okuldan kapınızın önüne bırakacak servisiniz, dağınıklığınızı toplayacak kimseniz, telefonuyla kapıların size açılmasını sağlayacak torpiliniz yok! Dahası hasta olsanız çorba kaynatacak kimseniz bile yok!
Durum böyleyken bulunduğunuz yerde var olmak, ayakta kalmak, hiç vakit kaybetmeden bir meslek öğrenerek ekonomik özgürlüğünüzü elinize almak zorundasınız!
Böyle tekinsiz bir durumda hayatta kalmak için yapılacak en önemli şey, daima teyakkuz halinde kalarak maddi-manevi tüm güçlerimizi seferber etmek olacaktır herhalde. Nitekim babamın da mensubu olduğu o gurbetçi kuşak, teşebbüs kabiliyetini, zekâsını ve cesaretini azami düzeyde kullanarak Türkiye ekonomisinin katalizörü oldu o yıllarda. Türkiye ciddi büyüme rakamlarına, kalkınma hızına ulaştı onlar sayesinde
Türk sinemasının en önemli yönetmenlerinden Lütfi Akad’ın Gelin, Düğün, Diyet üçlemesi, sinemasal yetkinliğinin yanında, bahsettiğimiz dönemi anlamak için bir laboratuvar gibidir. Çünkü sözünü ettiğimiz dönemin insanını, köy-kent çatışmasını ve yeni şekillenen şehir sosyolojisini iç içe geçirerek son derece gerçekçi çizgilerle resmeder... Akad’ın üçleme boyunca sunduğu gerçekçi tablolar Amerika’nın kuruluş dönemini ele alan John Ford imzalı westernlerin arka planına benzer. İki yönetmen de kuruluş döneminin insanlarına, onların sert ve zorlu hayat şartlarına odaklanırlar.
Ben ne zaman bu üçlemeden herhangi birini izlesem tüm alüvyonlarıyla Anadolu’dan İstanbul’a akan bu insan ırmağının ne kadar bereketli olduğunu düşünürüm.
Akad, filmlerinin öznesi olan söz konusu insan tipini şöyle anlatıyor bir röportajında:
“Müşahade ettiğim müşterek vasıfları şu: Hangi sınıftan, hangi kesimden gelirse........© Yeni Akit
