menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sosyalistler, milliyetçilikten ve Kemalistlikten nasıl koparıldı?

11 1
09.10.2025

Yıldırım Koç yazdı…

www.yildirimkoc.com.tr

1960’lı yılların sonlarına kadar kendilerini sosyalist olarak niteleyen kişilerin büyük bölümü milliyetçi, Türk milliyetçisi, Atatürkçü, Kemalist gibi sıfatları da sahipleniyordu. Ancak 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başında bu örgüt ve kişilerin çoğu bu kimlikleri terk etti.

Milliyetçilikten ve Kemalistlikten bu kopuş çok sayıda örgüt ve kişi için günümüzde bile devam ediyor.

Ancak daha yakın geçmişte bile bayrağımızı görmezden gelirken, günümüzde Türk Bayrağı’nı yeniden keşfedenler arttıkça, Türk milliyetçiliğinin kendilerini sosyalist veya komünist olarak tanımlayanlar tarafından yeniden sahiplenileceğini sanıyor ve umuyorum.

Bu nedenle, 50 yılı aşkın bir süre önce sosyalistlerin milliyetçilik ve Kemalistlikten kopuşlarının nedenlerini sorgulamanın yararlı olduğu kanısındayım.

Bu değişimin, doğal bazı süreçlerin olduğu kadar, özellikle 1965 yılındaki milletvekili seçimlerinden başarıyla çıkmış olan Türkiye İşçi Partisi ve benzeri yapıların etkisini kırmaya ve sosyalistleri kitlelerden tecrit etmeye yönelik sistemli bir strateji ve çabanın parçası olduğunu düşünüyorum.

Bugün “ben Türk milliyetçisi bir sosyalistim ve Kemalistim” dediğimde karşılaştığım bazı tepkiler, bu çaba ve girişimlerin hâlâ çok başarılı ve kalıcı olduğunu göstermektedir.

Bu değişimde birinci neden, “yarım imam dinden, yarım doktor candan eder” sözünde ifade edilen yarım bilgilenmenin olumsuz sonuçlarıdır.

1960’ların ikinci yarısında Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao’nun yapıtları dilimize çevrildi. Kendisini sosyalist olarak tanımlayan kişiler, Marks ve Engels’in ilk kez 1848 yılı Şubat ayında yayımlanan Komünist Manifesto’sunu okuduklarında, “işçilerin vatanı yoktur” görüşünü çağımızda da geçerli sandı. Manifesto’nun son cümlesi enternasyonalizme ilişkindi. Bütün ülkelerin işçileri birleşecekti. Marks ve Engels’in görüşlerini peşinen benimseyen kişi, ister istemez milliyetçilikten koptu. Lenin’in Devlet ve İhtilal kitabını okuyan da, “devletin, hakim sınıfların baskı ve sömürü aygıtı” olduğuna ikna edilerek, devlet düşmanı kesildi, bu devleti kuran ve milli kimliğimizi pekiştiren Atatürk ve arkadaşlarına düşman oldu.

“Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” konusunda yazılanlar da Türk milliyetçiliğinden koparılmada etkili oldu. Milliyetçiliği “burjuva ideolojisi” sananlar ve bu nedenle milliyetçiliğe karşı çıkanlar da vardı. Birçok kişi, Marks’ın bu konudaki görüşlerinin farkında bile olmadan bu ilkeyi savundu.

Bilimsel sosyalizmi ilkel düzeyde, yarım yamalak öğrenenler, sosyalistleri kitlelerden koparacak görüşleri, Marks, Engels ve Lenin’in kitaplarından bol bol yaptıkları alıntılarla savundular. Çok sık tekrarlanan “somut şartların somut tahlili”ni uygulamak yerine, hangi koşullarda yazıldığına bile dikkate almadıkları alıntılarla Türkiye’yi anladıklarını sandılar ve bu temelde politikalar geliştirdi ve uyguladılar.

1962 yılından itibaren yurtdışında yeniden yapılandırılan eski TKP’nin Sovyetler Birliği’ne bağlı ve bağımlı faaliyetleri de bu doğrultudaki eğilimleri bir parça güçlendirdi.

Bu değişimde ikinci etmen, Kürt milliyetçiliğinin teşvik edilmesi ve güçlendirilmesiydi. Bu yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bazı köylerde jandarmanın........

© Veryansın TV