menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çekoslovakya’nın işgali ve Behice Boran

24 1
22.09.2025

Yıldırım Koç yazdı…

Çekoslovakya’nın işgali konusundaki tavır, sosyalist/komünist partiler arasındaki ilişki ve ülkelerin bağımsızlığı konusundaki tavrı yansıtmaktadır.

Sovyet Rusya ve ardından Sovyetler Birliği, bazı ülkelerde Kızıl Ordu sayesinde ülkenin komünistlerini işbaşına getirme ve bu komünistleri de kontrol altında tutma konusunda büyük bir sicile sahipti. 1920 yılı Nisan ayında Azerbaycan’da Sovyet Kızıl Ordusu sayesinde “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” kurulmuştu. Azerbaycan ve benzeri devletler, Sovyetler Birliği’nin parçası olsalar da, “manda” konumundaydı. Bu ülkelerin komünist partileri de bağlı ve bağımlıydı.

1920-1922 döneminde Kızıl Ordu’nun en önemli komutanlarından Tukhachevsky ve bazı arkadaşlarına göre, Kızıl Ordu aracılığıyla komşu bir ülkede sosyalizm kurulabilirdi. Tukhachevski “Dışarıdan Devrim” başlıklı yazısında şöyle yazıyordu:

“Ayaklanma anından itibaren, proletarya yalnızca kendi ülkesinin burjuvazisiyle bir savaşa katılmakla kalmaz, fakat aynı zamanda -eşit olmayan koşullarla- tüm dünyanın burjuvazisiyle karşı karşıya gelir. Böylece, bu süreç geliştikçe, işçi sınıfı ile burjuva sınıf arasındaki mücadele tümüyle bir ülkeyle sınırlı olmaktan çıkar ve proletaryanın artık kendisini pasif bir rolle kısıtlayamayacağı bir uluslararası savaşa dönüşür. İşçi sınıfının devrimci ordusunun komşu burjuva devletinin sınırlarının ötesine saldırması, orada burjuvazinin gücünü devirebilir ve diktatörlüğü, proletaryanın ellerine aktarabilir.

“Genel olarak, bir burjuva ülkesinde iktidarın ele geçirilmesi iki yolla olabilir. Birincisi, bu ülkedeki işçi sınıfının devrimci ayaklanması aracılığıyladır; ve ikincisi, komşu proleter devletin silahlı eylemi aracılığıyladır. Bu her iki durumda amaç aynıdır – sosyalist devrimi yapmak. Bu ikisinin de, doğal olarak, tüm ülkelerin işçileri için eşit değerde kabul edilmesi gerektiğinin nedeni budur.” (Tukhachevsky, Mikhail, “Revolution From Without,” New Left Review, May-June 1969, No.55)

Bu anlayış Sovyet yönetimindeki önderler tarafından paylaşılmasa bile, Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan “halk demokrasileri” için de geçerli oldu. Sovyetler Birliği, Almanlardan kurtardığı halklar ve devletler üzerinde bir hegemonya kurdu. “Enternasyonalizm” adına kurulan bu hegemonya, ülkelerin bağımsızlığına büyük darbe indirdi. Çekoslovakya’nın işgali, Türkiye’deki sosyalistleri de bu hegemonya ilişkisini kabul edip etmeme konusunda bir karara zorladı.

Türkiye sosyalist hareketinin çok saygın isimlerinden Behice Boran’ın bu konuda başlangıçtaki tavrı son derece gerçekçi ve doğruyken, büyük olasılıkla bazı müdahaleler sonucunda daha sonraki yıllarda değişti.

Behice Boran, 20-21 Ağustos 1968 günleri Çekoslovakya’nın işgalinden hemen sonra, 27Ağustos 1968 tarihli Milliyet’te yayımlanan yazısında bu işgale çok açık bir biçimde karşı çıktı. Yazının önemli bölümleri aşağıda sunulmaktadır:

ÇEKOSLOVAKYA OLAYLARI, SOSYALİST DEMOKRASİ VE ULUSAL BAGIMSIZLIK

İlkin hemen belirteyim ki. Sovyetler Birliğinin, Varşova Paktının diğer dört üyesiyle birlikte Çekoslovakya’ya yaptığı askeri müdahalenin hiçbir yönden haklı, hatta gerçekçi politika bakımından geçerli görülebilecek tarafı yoktur. Bu müdahale milli bağımsızlık ve eşitlik haklarına olduğu kadar sosyalizm ve sosyalist enternasyonalizm ilkelerine de aykırıdır.

Sovyetler Birliği’nin güvenliği bakımından Doğu Almanya’nın ve Çekoslovakya’nın önemi, bu ülkelerden Sovyetlerin emin bulunmak isteği, gerçekçi bir politikanın tatsız, dikenli bir zorunluğu olarak da ileri sürülemez. Zira bu müdahalenin Çekoslovakya’yı uzun zaman Sovyetlerin istediği doğrultuda kontrol altında tutabileceği çok şüphelidir. Beri yandan bu müdahalenin Sovyetler Birliğinin güvenliği bakımından sağlayacağı hesaplanan faydalar doğurduğu ve doğuracağı zararlardan daha ağır basacak ölçüde değildir…

Sovyetler Birliğinde ve onun sistemini esas örnek alan Halk Cumhuriyetlerinde “işçi sınıfı diktatörlüğü” partinin, hatta parti içinde belirli bir kadronun gitgide tek bir kişinin müstebit, keyfi idaresi şeklini almıştır. Bu çeşit rejimler yirminci yüzyılın ikinci yarısında sürüp gidemezdi…

Şimdi Sosyalist Blok ülkelerinde beliren özgürlük istek ve hareketleri sosyalizmi uygulamada ihmal edilmiş bu sosyalist demokrasi ve insancıl değerler yönlerinin gerçekleştirilmesi zorunluluğunu ifade etmektedir. Her şeyden önce bu yeni hareketler, Sovyetler Birliğinde iç politik düzenin değişmesi, sosyalist demokrasinin gerçekleştirilmesi yönündedir: öbür ülkelerde ise yeni hareketlerin hem içe dönük demokratik ve moral bir niteliği vardır, hem de dışa dönük -Sovyetler Birliğine karşı- milli bağımsızlık yönü vardır, iç düzenlerde ekonomik alanda sosyalizme geçmek kendiliğinden sosyalist demokrasiyi ve insancıl değerleri gerçekleştiremediği gibi ülkeler arası ilişkilerde de hakim devlet tabi devlet ilişkisini ortadan kaldırmamış, sosyalist ülkelerarası ilişkilerde eşitliği, bağımsızlığı tam........

© Veryansın TV