menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çekoslovakya’nın işgali ve bağımsız Türkiye sosyalizmi tartışmaları

14 3
18.09.2025

Yıldırım Koç yazdı…

Çekoslovakya 20-21 Ağustos 1968 günleri Varşova Paktı üyesi Sovyetler Birliği, Polonya, Bulgaristan ve Macaristan silahlı kuvvetleri tarafından işgal edildi. Türkiye’deki sosyalist hareket üzerinde önemli etkisi olan bu olaya yönelik değerlendirmelerin anlaşılabilmesi açısından, bu dönemde Sovyetler Birliği ile “halk demokrasileri” olarak nitelendirilen ve Bulgaristan, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya gibi, Kızıl Ordu’nun İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Alman işgalinden kurtardığı ve yönetimleri belirlediği ülkeler arasındaki ilişkiyi ele almak gerekiyor.

Sosyalist blok içindeki ilişkiler, eşitlik ve karşılıklı saygı temelinde kurulmamıştı ve işletilmiyordu. Sovyetler Birliği “ağabey”, hatta “patron” konumundaydı. Komintern (1919-1943) ve ardından Kominform (1947-1956) dönemlerinde de, daha sonraki yıllarda da ilişki, eşitlik değil, ast-üst ilişkisiydi. Sovyetler Birliği, bu ülkelerdeki komünist partilerinin yönetimlerinin ve hükümetlerin belirlenmesine kadar tüm önemli kararlara müdahale ediyordu. Diğer bir deyişle, bu ülkeler Sovyetler Birliği’nin “mandası” durumundaydı. Kapitalist ülkelerdeki komünist partilerinin büyük çoğunluğu da Sovyetler Birliği’nin kontrolü altındaydı. Hele 1962 yılından sonra yurtdışında az sayıda komünistin örgütlendiği Türkiye Komünist Partisi, başta finansman olmak üzere, her açıdan Sovyetler Birliği’ne bağlı ve bağımlıydı.

Çekoslovakya 1968 yılında bu ilişkinin dışına çıkmak istediğinde, işgale uğradı. Türkiye’de TİP ve özellikle Mehmet Ali Aybar bu işgale hemen ve açıkça karşı çıktı. Eski TKP ise işgali destekledi. Sovyetler Birliği ile “halk demokrasileri” arasındaki ast-üst ilişkisini eleştirmeyen (eski TKP dışındaki) bazı çevrelerse Çekoslovakya’da işgal öncesindeki gelişmeleri eleştirerek, işgal olayını onayladı.

Bu olay, TİP yönetiminde Türkiye’ye özgü, bağımsızlıkçı, demokrat ve milliyetçi bir sosyalizm modelini savunan M.A.Aybar ile, eski TKP ile ilişkileri gevşemiş olsa da devam eden Behice Boran, Sadun Aren ve Nihat Sargın gibi yöneticiler arasında bir kopuşa ve mücadeleye neden oldu.

M.A.Aybar, TİP Tarihi (Mehmet Ali Aybar, Türkiye İşçi Partisi Tarihi, C.3, BDS Yay., İstanbul, 1988) kitabında, Çekoslovakya’nın işgalinden hemen önceki bir konuşmasını aktararak, bu süreci şöyle anlatmaktadır:

21 Temmuz’da (1968) Beşiktaş ilçe kongresinde şu konuşmayı yapıyordum:

Her toplumun sosyalizmi, kendi şartlarına en uygun biçimlerde ve tam bir bağımsızlık içinde gerçekleştirmesi şarttır. Hiçbir gerekçe bir sosyalist devletin bir başka sosyalist devletin iç işlerine karışmasını mazur gösteremez. Sosyalist devletler arasında var olması gereken eşitlik ve özgürlük içinde dayanışma, bir güçlü devletin iradesini küçüklere dayatması biçimini almamalıdır. Küçük devletlerin bağımsızlıklarına kıskançlıkla sahip çıkmaları, sosyalist bir düzende de kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Bu· bakımdan Çekoslovakya olayını endişeyle izliyoruz. Sovyetler Birliği, sosyalist devletlerle ilişkilerinde -büyük devlet- olmanın üstünlüğü ile hareket etme alışkanlığından vazgeçmelidir. Romanya’ların, Çekoslovakya’ların, Yugoslavya’ların çoğalması Sovyetler Birliği’ni öteki sosyalist devletlerle er geç eşit ilişkiler kurmaya yanaştıracak ve böylece eşitlik ve özgürlük içindeki bu yeni ilişkilerden emperyalizm karşısındaki cephe güç kazanacaktır. (Aybar,1988;80)

Sovyet tankları 21 Ağustos sabaha karşı Prag’a girdiler. Buna biz hazırdık, yani bekliyorduk. Aramızda kimse şaşırmadı. Bu olaydan tam bir ay önce, Beşiktaş ilçe kongresinde bir konuşma yapmış ve Çekoslovakya olaylarını endişeyle izlediğimizi belirterek «Sovyetler Birliği, sosyalist devletlerinde ‘büyük devlet’ olmanın üstünlüğü ile hareket etme alışkanlığından vazgeçmelidir» diyorduk. (Aybar,1988;67)

21 Ağustos 1968 günlü basın bülteninde, yani Sovyet tanklarının Prag’a girdiği gün, şunları söylüyordum: Sovyet müdahalesinin, Amerikan emperyalizminin yararlanacağı olumsuz gelişmelere yol açmasından endişe ederiz. Müdahaleci siyaset, emperyalizmin tekeline bırakılmalıdır. Sosyalist devletler arasında müdahaleye yer yoktur; olmamalıdır. İnsanlığın biricik umudu olan sosyalizmin güzel yüzüne gölge düşürülmemelidir.

Nazi istilasına kahramanca karşı koymuş olan Çekoslovakya halkının bu çetin imtihanı da başarıyla geçirerek, istedikleri bağımsız ve hürriyetçi sosyalist idareyi gerçekleştireceklerine inanıyorum. İki gün sonra, 23 Ağustos günlü basın bülteninde de şunları ekliyordum: «Çekoslovakya olayları, askeri blokların küçük üyeleri için, asıl tehlikenin blokun lideri durumunda bulunan güçlü müttefiklerinden geldiğini; ve gerçekten küçük devletler bağımsızlıklarını, bu bloklara girdikleri anda kaybettiklerini çırçıplak ortaya koymuştur. İki nokta, yani askeri ittifakların küçük devletlerin aleyhine işlediği, küçükleri ittifakın büyük ve güçlü liderlerine tabi varlıklar haline getirdiği hususuyla, Türkiye Sosyalizminin milli ve bağımsız bir hareket olduğu hususunda, Türkiye İşçi Partisi’nin tezlerinde ne kadar haklı olduğu, Çekoslovakya olaylarından sonra bir kere daha ispatlanmıştır.” (Aybar,1988;18-19)

Çekoslovakya’nın işgalinden hemen sonra, TİP’in resmi yayın organı TİP Haberleri’nde şu açıklama yer aldı (TİP Haberleri, 1 Eylül 1968, Sayı 20):

Çekoslovakya........

© Veryansın TV