Ümmetçilik söylemi vs. ulus-devlet pragmatizmi
Şahin Filiz yazdı…
Türkiye’de siyasal İslamcılar hem kendi düşünce süreçlerinde hem de başka düşünceler bağlamında içte ve dışta büyük çelişki içinde bulunuyorlar. Bunun teolojik bağlamda pek çok örneği vardır. Ancak teolojik çelişkileri bu yazımda şimdilik bir kenara bırakıp bölgemizde ve Ortadoğu’daki siyasal çalkalanmaların gündemdeki yansımaları üzerinden hareket edeceğim. ‘Açılım sürecini’ yürütmeye yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan ‘Milli Dayanışma, Demokrasi ve Kardeşlik Komisyonu’, PKK’nın daha önce sembolik silah bırakma gösterisini, terörsüz Türkiye mottosuyla özellikle muhafazakâr ve Siyasal İslamcı kesimlere PKK’nın feshedildiğini ve Türkiye’de terörün sona erdirileceğini mesajıyla yorumlamakta ve bu yorumu sürece yayarak yasal zemine taşıma görevini üstlenmiş bulunmaktadır. Oysa Suriye’deki PYD ve SDG, Türk yetkililerin haklı olarak belirttikleri gibi, PKK’nın farklı adlarla varlığını sürdürdüğünü ve bu terör örgütlerinin İsrail’in Gazze dahil Suriye’ye saldırılarını açıkça desteklediğini, adem-i merkeziyetçi taleplerinin ardında ABD ve İsrail iradelerinin olduğunu açıkladıklarını biliyoruz. O halde PKK ile SDG ve YPG arasında sadece isim farklılığından öte bir şey görünmemektedir. ABD, PKK uzantısı YPG için ‘bizim kara gücümüzdür’ açıklaması yapmıştı. Şimdi sözde silah bırakan PKK ve onun uzantıları olan SDG ve YPG doğrudan ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da ve Türkiye’deki planları için her zaman kara gücü olarak göreve hazır olduklarını gizlememektedir. İsrail’i Gazze’yi işgali ve Suriye’yi sık sık bombalaması nedeniyle sürekli eleştiren Siyasal İslamcı çevreler, İsrail ile koşut bir Suriye planı olan PKK ve SDG-YPG’ye herhangi bir eleştiri yöneltmemekle kalmayıp Türkiye’deki PKK açılımını kıyasıya desteklemekte; ‘devlet terörle masaya oturmamalı’ diyenleri İsrail yanlısı olarak yaftalamaktadır. Üstelik Türkiye böyle bir karmaşık Ortadoğu tablosu ile karşı karşıya olmasına rağmen yine siyasal İslamcılık, temel felsefi ve siyasal omurgası olan çağdaş, laik, sosyal bir hukuk devleti tanımıyla ayakta duran Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine, kurucu lideri Atatürk’e ve Anayasanın ilk dört, 66, ve 43. maddelerine sürekli saldırmaktadır. Üstelik, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren Işid, el- Nusra, el-Kaide gibi terör örgütlerinin İsrail ve ABD’nin bu bölgeye müdahalesine gerekçe yaratacak şekilde sürekli cesaretlendirildiği bir gerçektir. Laik, sosyal bir hukuk devlet felsefesine sahip olan Türkiye’de güç sahipleri İsrail’i gerici Yahudi dinciliği baskısından kurtarabilecek çağdaş birikimine rağmen, Yahudiliğin asrımızda daha radikal versiyonu olan Siyasal İslamcılığı tabana İsrail’e karşı bir çare olarak sunmakta ama öte yandan İsrail ile ticari, siyasi ve diğer alanlardaki ilişkileri sürdürmektedir. Teolojik akrabalığı başka bir yazıya bırakıyorum. Tüm bunlar olurken Siyasal İslamcılık hedef şaşırtmak ve tabanı dinsel değerlerle konsolide edebilmek için, özgür birey olarak yaşadığı çağdaş Cumhuriyet değerlerine, Atatürk’e ve Türk kimliğine düşmanlıkta ısrar etmektedir. Türk kimliği, Kürtler de dahil Türkiye’deki bütün etnik farklılıkları bir araya getiren çağdaş bir üst kimlik tanımının adıdır. Kürtlük, siyasi, hukuki ya da idari bir kimlik olamaz. Kişisel, öznel ve bireysel bir ifadeden öte değildir.
Teolojik tartışmaları bir kenara bırakarak, özellikle dış politika ve bölgesel olaylar üzerinden bu çelişkileri incelemek, idealler ve reelpolitik arasındaki makasın ne kadar açılabileceğini net bir şekilde gösterir.
Sıcak gündem ve yakın geçmişteki olaylar üzerinden bu çelişkileri birkaç ana başlık altında toplayabiliriz:
Siyasal İslam’ın temel direklerinden biri, sınırları aşan bir “ümmet” bilincidir. Bu söylem, dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanların dertleriyle dertlenmeyi, onlara sahip çıkmayı gerektirir. Ancak bu ideal, ulus-devletin çıkarlarıyla sık sık çatışır.
Başlangıçtaki Söylem: Krizin başında, Türkiye’deki siyasal İslamcı aktörler, Suriye halkının yanında olduklarını, “zalim Esed rejimine” karşı “Müslüman........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden
Joshua Schultheis