menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eleştiri

83 1
30.01.2025

Nihat Genç yazdı…

Cumhuriyet’in siyasette kültürde 40’lı yıllardan başlayarak çok yanlış yollara sokulduğu bir gerçektir!

İslamcılar ve liberaller Cumhuriyet’in sokulduğu bu yanlış yolları Cumhuriyet’in zaafı olarak ya da vurulacak yerleri olarak iyi tespit etmiş ve alaycı sert eleştirilerinde kullanmışlardır!

Cumhuriyet’e sonradan eklemlenen bu yanlış yollardan öne çıkanları özetleyelim!

40’lı yıllarda bir Mavi Yolcular, vardı, Cevat Şakir ve Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu’nun başını çektiği, bugün Mavi Yolculuk bir iç turizme dönüşmüştür ancak o yıllarda bir ‘milli kimlik’ arayışıydı!

Elit, hümanist, laik aydınlar Anadolu’nun asıl mirasının Yunan ve Roma olduğunu iddia ettiler ve çok zevkli kitaplarını da okuduk pek sevdik, ancak, kazın ayağı başkaydı!

Anadolu’nun arkaik kültürleri koruması sahiplenmesi soylu bir miras olarak kabul etmesi başka şeydir ama Anadolu kimliğinin Yunan ve Roma medeniyetine eklemlenmesi başka şey!

Gençliğimizde işte bu kavgaları okurduk! Anadolu’ya milli bir kimlik için Yunan ve Roma medeniyetinin üstelik asıl mirasçıymış gibi yazıp çizmek Cumhuriyet’in kültürel köklerine ihanetti; bu düşünce enerjisini kaybetse de halen kısmen devam ediyor!

Atilla İlhan dışında bu ihaneti görüp yüksek sesle dillendiren kimsecikler yoktu!

Ve Cumhuriyet’i ‘batıcılıkla’ ‘batıya eklemekle’ ve kendi tarihi ve kültürünü inkarla, eleştirenlerin eline büyük bir koz verildi!

Kendi türkü ve şarkılarımız kendi geleneklerimiz bir nevi inkar ediliyor hatta geri kalmışlığımıza örnek gösteriliyordu, ki, 40’lı yıllardan sonra bu ihaneti aydınlarıyla ülkemiz yaşadı!

Mesela aynı yıllarda Nurullah Ataç’ın yabancı kelimelerden Türkçeyi arındırması çok sert bir ideoloji halini aldı ve imparatorluk kurmuş bir milletin zengin ve çeşitli dili öz Türkçe arayışıyla yolunup kuşa mı döndürülüyor paniği yarattı! Şüphesiz ikame edilecek Türkçe varken özenti ve taklitle ya da alışkanlıkla yabancı kelimeler kullanılmasına bugün de karşıyız, ancak dilde sadeleşmenin ayarı çok derinden bozuldu ya da eserlerle anlatılması gereken talimat vari bilmiş otoriter metinlerle milletin başına vurula vurula tam tersi tepkiler verdi!

Mesela kurultay, sayıştay, vb. gibi Türkçe kelimeler bulunması öze dönüşte çok önemliydi ve bugün sonuçlarını da aldık, ancak, dilimize yerleşmiş bir çok Arapça ve Farsça kelimelerin aniden budanması ortaya tadsız tuzsuz kuru metinler çıkarttı ve karşı aydınları ürküttü ve ellerine Cumhuriyet devrimleriyle alay edilecek koz verdi!

Oysa öz Türkçe ‘türkülerle’ yaşatılmalıydı, ki, bugün Türkçeyi yaşatan ana kaynak türkülerimizdir! Mesela Cumhuriyet Gazetesi o günden bugüne hala ‘eser’ değil ‘yapıt’ der, hikaye demez ‘öykü’ der ve bu kavga kısmen de olsa devam ediyor!

Attila İlhan’ın isyanı şuydu, eğer, sesi kaybederseniz, ruhunuzu kaybedersiniz, sadeleştirmeye evet, ama asırlardan beri akıp gelen ‘sesi’ kaybetmeden!

50’li yıllarda Türkiye’de Nato ve Amerika bir tehlike olarak görülmüyordu ve Kore savaşına katılmamız buna örnektir ve zamanla Nato’nun istihbaratımıza sızması karşısında aydınlarımız uyanık ve tetikte hiç değildi, ve ilave olarak Atatürk’ün yasak koyduğu masonluk türü örgütler mesela Menderes kabinesinde popüler bir moda olmuştu!

Ve 60’lı yıllardan günümüze kadar Cumhuriyet’in ruhuyla hiç ilişkisi olmayan üç-dört tür Kemalizme şahit oluyoruz, birincisi, 60 İhtilalini çok özgürlükçü diye sahiplenen bir Kemalizm inşa edildi hatta Madanoğlu’na sahip çıkıp kahramanlaştıran! Mesela Cumhuriyet Gazetesi 1960 ihtilalini sahiplenen geleneğin izinden yürümüştür ve bugün de hiç değişmedi!

O günlerin Kemalistlerinin Cumhuriyet’le büyük yol ayrımı burada başlar!

İncelenmesi gereken bir kaç Kemalist türü daha var, birincisini anlatmak çok kolay, bir cunta lideri olan Kenan Evren’in Atatürkçülüğü, ikincisi, holdingleşen burjuvanın popülist Atatürkçülüğü!

Cumhuriyet bayramında holdinglerin Atatürk’ün mavi gözlerine ya da Atatürk’ün portre ve resimlerine odaklanıp Cumhuriyet devrimlerini hiçe sayan söylemleri aslında en yaygın en popülist kitleselleşen bir siyasi söylemdir!

Sadece ‘resim’le dile getirilen ve Cumhuriyet’e ve milli egemenliğe ve milli projemiz devrimlere ve Etibank gibi milli kamu teşebbüslerini hiç atıfta bulunmayan Cumhuriyet’ten soyutlanmış bir Atatürk, bunun adına gardolap Atatürkçülüğü diyoruz ve çok etkili olmuştur ve halen en etkili Kemalist türüdür! Holdinglerin ilerici çağdaş muasır gibi kelimelerin büyüsüyle Kemalist kitleleri........

© Veryansın TV