Film işlerine başlamamın elbet bir hikâyesi var...
Kimse beni elimden tutup Yeşilçam’a götürmedi. İlk Yücel Çakmaklı ile gittiğimizi saymazsak tabii... Çok heveslenip ayılıp bayılmadım da. Ne “bir zamanlar ben neymişim kıymetim bilinmemiş!” sitemi, ne de “kardeşim sen bana bunu yaptın, bunu demiştin” kini, nefreti var. Sadece içimde bir ses, dudağımda bir tebessüm “Hey gidi günler hey” diyorum, o kadar! İşim gücüm film. Onunla oturup onunla kalkıyorum. Aradan kaç sene geçmiş? Bir gün film setlerinde başımdan geçenleri bir arkadaşıma anlatma ihtiyacı duymuştum. Merakla dinledi. Sonra bana döndü; “Bak Ragıp’cığım çok mühim hadiseler yaşamışsın. Onları yaz, arz et” dedi. Sayesinde cesaretimi toplayıp yazdım, arz ettim. Çok memnun olmuşlar. Bana; methiyelerden sonra teşekkür ediyorlar: “Güzel yapmak, çok yapmakla olur. Çok çalışacaksınız. Herkesten daha çok… Daha kusursuz olacaksınız. Buna rağmen yine de sizi, yaptıklarınızı görmezden gelecekler, beğenmeyenler çıkacak. Yaptığınızın onda birini yapanlarının uyduruk projeleri hüsn-ü kabul........
© Türkiye
