menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yakın târihten ders aldık mı?

17 1
18.01.2025

Kültür yozlaşması öyle bir şeydir ki, bir küp temiz (tâhir) suya bir damla necâset koymak gibidir. O tertemiz su hemen necîs olur. İşte Tanzîmât’la bu yapıldı. Su bir kere necîs olmuştu. Bu necîs suyu birkaç kez boşaltarak tekrar tâhir etmek mümkünken Genç Osmanlılar, Jön Türkler ve İTC def’alarca suya necâset koydu. Artık dünyâda yeni bir akım hızla gelişiyordu. Demokrasinin beşiği Avrupa ülkelerinde bile sosyalist maskeli komünist partiler kuruluyor, mâcerâperest gençler bu akımın esîri oluyorlardı. Bizim de bu akımdan etkilenmememiz mümkün değildi. Şurası muhakkak ki Osmanlı yıkılmasaydı devrin en gelişmiş ülkeleri arasında yer alacaktı.

Tanzimat Fermanı, diğer adıyla Gülhane Hattı Hümayunu 1839’da
Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda ilan edildi.

Tespihin tânelerini tek tek koparmaya lüzum yoktur; imâmeyi koparırsanız tespih dağılır gider… Başsız, lidersiz devlet olmaz. Tespihin tâneleri homojendir, ama millet homojen değildir. Tânelerin hepsi birbirinin aynıdır, benzeşirler. Her 33’te de bir ayırıcı bulunur. Bu ayırıcılar bölücü değildir. Aslında 33’leri birleştirmek içindir. Bunlar farklı tesbîhâtı belirleyen, farklı sözlerdir. Hepsi de bir imâmeye bağlıdır. Tıpkı ümmet gibi. İmâme, Muhammed aleyhisslâmdır. Farklı 33’ler ise ümmet içindeki farklı ırklardır. Hılâfet ve saltanatta ise imâme, Halîfe-i Müslimîn, rüknü’d-devle veyâ imâdü’d-devle olan sultandır. Aslında ipi Tanzîmat’la gevşettiler, Genç Osmanlılarla çekmeye başladılar, Jön Türkler ipi kopartmak için Avrupa’dan yandaş aradılar, İttihâdçılar onların aradığı yancıları Avrupa’dan idhâl ettiler. 13 sene sonra da artık “sübha” bitmişti; hem Hılâfet hem saltanat gitti. “Otuz üç”ler çil yavrusu gibi dağıldı. Ne imâme kaldı ne de tesbîh… Çok iyi biliyorlardı ki bu tespih “habl-i metînd”di. Rabb’imizin “sımsıkı sarılın” dediği İslâmiyet’ti. Bu azîz millet o “habl-i metîn”e sımsıkı sarıldığı zaman “bünyânü’n-mersûs” (birbirine sıkı sıkıya bağlı olan muhkem yapı) gibiydi. Rabb’imiz “velâ teferrakû” (bölünmeyin) dedi, ama bizi parça parça böldüler. Çünkü biliyorlardı ki bu birliktelikte bunları yıkmak mümkün değildi. Sonra dağılan tespih tâneleri, veyl ki “hebâen mensûra” (toz zerrecikleri gibi) dağıldılar Tanzîmât’ı sakın bir kalemde geçmeyin. Her şey onunla başladı. Boğazımıza ipi onlar geçirdi; İTC o ilmeği sıktı. İlmeği sıkmak için bir sürü iç hâin ve ebedî düşman ile Batı, ilmiği berâberce çektiler.

Kültürün bütünleyici vasfı

Kültür yozlaşması öyle bir şeydir ki, bir küp temiz (tâhir) suya bir damla necâset koymak gibidir. O tertemiz su hemen necîs olur. İşte Tanzîmât’la bu yapıldı. Su bir kere necîs olmuştu. Bu necîs suyu birkaç kez boşaltarak tekrar tâhir etmek mümkünken Genç Osmanlılar, Jön Türkler ve İTC def’alarca suya necâset koydu. Bunu düşmanla savaş yoluyla değil, en etkili yolla yaptılar. Yâni basın, yayın, tiyatro gibi Batı argümanlarını devreye soktular. Toplum, harplerle, toprak kaybı ile, esâretle birtakım sarsıntılar geçirir, ama kökünü, aslını, kültürünü, dînini kaybetmedikçe ilk fırsatta köklerine döner. Bu meyânda Göktürkler Çin, Mâverâünnehir ahâlisi ve Selçuklular Moğol istilâ ve işgallerine hattâ bölünmelere mâruz kaldılar, ama piramidin uç noktasındaki Kayı (Osmanlı) ile şanlı ve kutlu yürüyüşlerine devâm ettiler. Tanzîmat bize ders olmadı. Devrin aydınları pusulayı 50 senede kıbleden Batı’ya çevirmeye başladılar. Tek hedef, sultansız, halîfesiz İslâm ve Türk dünyâsından tecrîd edilmiş bir yeni devletti. Yüzde altmışı ümmet, yüzde ellisi gayr-i Müslim olan tebaayı birbirinden ayırıp, imparatorluğun fıtratına hiç uymayan etnisite kaynaklı Türkçülüğe başladılar. “Dînime dahleden bâri Müselmân olsa” kabilinden Yahûdi kaynaklı bir Türkçülükle her şeyi berbâd ettiler. Ne ümmet, ne millet, ne de devlet kaldı.

Yeni devletin gâileleri

İmparatorlukların dağılma süreci iki safhada gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünyâ Savaşları üç büyük imparatorluğu sarstı. Çarlık Rusya, 1. Dünyâ Harbi sırasında Çarlık Rusyâ’ya vedâ ettiyse de 2. Dünyâ Savaşı’ndan sonra SSCB tam bir emperyalist devlet olarak idârî ve ideolojik bir misyonla Doğu Avrupa’yı ipotek altına aldı. İngiltere 2. Dünyâ Savaşı’ndan sonra bâzı müstemlekelerini kaybetti, ama güneş batmayan devlet stratejisini korumaya devâm etti. İki Dünyâ Savaşı’nın en büyük mağlûbu şüphesiz ki Osmanlı Devleti oldu. Devleti yıkıldı, işgâl edildi. Toprakları yamalı bohça gibi parça parça oldu. Hılâfet gitti ve İslâm devletleri üzerindeki himâye-i nebeviyye kayboldu.

Dünyâda ve Türkiye’de yeni olaylar

Toprak mîrî........

© Türkiye


Get it on Google Play