Şiirlerimizde ölüm teması
Edebiyâtımızda ölüm temalı şiir o kadar çoktur ki bunun için bir makâle değil, bir kitap değil hattâ kitaplar yazmak gerekir. Şâirlerimizden bir kısmı ölümden korktuğu için, bir kısmı hakikati merâk ettiği için, bir kısmı da ona sığınmak için bu konuyla ilgilenmişlerdir. “Ölümden ne korkarsın/// Korkma öldükçe varsın” mısralarını ancak Hazreti Yûnus ve onun gibiler söyleyebilir. Ölüm konusunu en dramatik işleyen şâirimiz Abdülhak Hâmid’dir. İnsanlar yazıda merâmını ya düz yazı (nesir) veyâ şiir (nazım) şeklinde anlatırlar. Şiir düz yazı gibi değildir. Genelde vezinli, kâfiyeli, hassas ve müzikalitesi olan bir türdür. Şiir yazmak bir kabiliyet işidir. Her şiir yazan şâir değildir. Bugün binlerce kişi şiir yazıp bunları kitap hâline getirmekteler. Ne okuyanı var ne alanı. İnsanlarda duyguları tetikleyen iki önemli faktör vardır: Biri aşk, diğeri ise ölümdür. Her ikisinde de madde ve mana kesişmiştir. Mecâzî aşkta beden ve kalp birlikte hareket eder. Kalbin maddî tarafı hareketle emosyonel (heyecânlı) bir duygu oluşur. Bu duyguda görsellik yâni fizikî unsurlar ön plândadır. Görselliği etkileyen fizîkî estetik hâl yaşlılığa bağlı olarak bozulmaya başlayınca aşk yerini alışkanlığa bırakır. Hakîkî aşk yânî ilâhî aşkta maddî unsur söz konusu olmayıp âlem-i emrin sülûk mertebelerinden kalpte -ki orası nazargâh-ı ilâhîdir- meydana gelen anlaşılamayan ve tarîf edilemeyen vecd ve istiğrâk hâline aşk veyâ daha tasavvufî bir ifâde ile “hubb” denir. Aslında bu bir cezbe hâlidir ve cezbe bir üst makâma çekilmektir. Yâni ruh ve sonrasında fenâya ve bekâya kadar giden seyr-i ilâllâh devridir. Hayat başlangıcı doğum yâni fânî âlemle ilk temas, ölüm ise ebedî âlemle ilk temastır. İnsan aşka da ölüme de istemeden tasarlamadan ansızın düşer. (İntiharlar hariç) Dünyevî aşkta (mecâzî) duygu yoğunluğu vardır. Aşk varlığıyla bütün duyguları örter. Âşıka göre dünyâ onun ve aşkının etrâfında dönüyor gibidir. Dünyevî aşk cinnet hâline dönüşmezse mûnis, aksi hâlde, çok kırıcı olur. Materyalistler aşkı burjuva taktiği olarak gördükleri için reddederler. Aslında bu mümkün değildir. Birçok ateist âşık olmuştur; Nâzım Hikmet gibi. Ölüm yorumu olmayan gerçektir. O bir vâkıadır. İnsan bâzen aşkını gizleyebilir, ama ölüm ertelenmez bir ilâhî olaydır. Ölüm bilinen ama bilinemeyen hakîkat âleminin başlangıcıdır. Bilim adamları ölümün sırrını çözmek istemişlerse de hiçbir şey yapamamışlar, hiçbir şey elde edememişlerdir. Akıl almaz keşiflere imzâ atan bilim adamları bu konuda âciz kalmışlardır. Ölüm bir sırr-ı ilâhîdir. Bu madde âleminde o sırra vâkıf olmak mümkün değildir. Toprağın üstünde hükümranlığını îlân eden pozitivist bilim, toprağın bir metre altı için hiçbir teori üretememiştir.
ÖLÜM TEFEKKÜRÜ
Çoğu insan ölümü düşünmekten kaçınır, bu konudan lâf açılınca hemen örtmeye çalışır. Cenâze definlerinde mezara yanaşmazlar ve beyaz kefenli naaşa hiç bakmazlar. En yakınlarının vefâtı sonrası yüzlerine bakmayıp “Ben onu eski hâliyle hatırlamak istiyorum” yalanına sarılırlar. “Ben ölümden ve ölmekten korkmuyorum” diyen yalan söylüyordur. Fenâ makâmına ulaşamayan her fânî ölümden korkar. “Ölümden ne korkarsın/// Korkma öldükçe varsın”ı ancak Yûnus ve onun gibiler söyleyebilir. Dünyâ ölümün sahnesidir ve hepimiz o sahnenin finalini oynayacak elemanlarız. Rabb’imiz “Her nefis (herkes) ölümü tadacaktır” dediyse ölüme çâre yoktur. İşte tam da bu yüzden hakîkat ehli “ölmeden evvel ölmek” kaftanını kefenden önce giymişlerdir. Bu nefsi tezkiye etmekle olur. Bu yüzden Efendimiz “Yaşayan bir ölü görmek isteyen Ebûbekr’e baksın” demiştir. Onlar hayât ile memâtı aynı anda yaşayanlardır. Onlar ebrârdan değil, mukarreblerdendir. Yâni onlar sâdece cenneti arayanlardan değil yalnız ve ancak rızâ-yı ilâhîyi arzû edenlerdendir. Bu yüzden onlar zikirlerinde “İlâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî” derler. (Yarabbî maksadım sensin ve talebim de senin rızandır) “Ölümü çok hatırlayın!” tavsiye-i nebeviyyesi bizi dünyâ meşgalelerinden biraz olsun uzaklaştırıp hakîkî âlemimize intibâkımızı sağlamak içindir. Sâdece bizde değil Batı klâsiklerinde de tiyatro sahneleri ölülerle doludur. Shakespeare’in eserlerini hatırlayın. Her an yüzleşebileceğimiz ölümden kaçmak yerine ona rızâya uygun şekilde hazırlanmak ve tevekkülle bu gerçeğe yüzümüzü döndürmek gerekir. Filozoflar, edipler, şâirler, ulemâ hep ölümü düşünmüş, kimi ellerinden geldiği kadar bu hakîkati dile getirmeye........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel