Hoparlör işkencesinin tarihi! Millet müezzin sesine hasret kaldı
* Eskiden minarelerden müezzinlerin yanık sesle okuduğu ezan, müminleri cûşa getirir, gayrimüslimleri ise hayran bırakırdı.
Karaköy Bektaş Efendi camiinden ezanVaktiyle camilerde müezzin minareye çıkarak ezan okur, imam kendi sesiyle namazı kıldırırdı. Minaresi olmayan camilerde ise varsa yüksek bir yere çıkar, yoksa caminin önünde çıplak sesle ezanı okurdu. Ezan bir ibadettir. Esas olan okunmasıdır, işitilmesi değildir. Yoksa ateş veya ışık yakmak, boru çalmak daha tesirli olurdu. Camilerin akustiği de imamın kıraatini içerideki herkesin işitmesine elverişlidir. Hâlbuki şimdi hoparlörün yırtıcı sesi, kubbe ve duvarlarda çınlayıp, âdeta Semud kavminin azabına dönüşmekte, imamın sesi cızırtıya karışıp ne okuduğu bile belli olmamaktadır. Eskiden kalabalık cemaatlerde dışarıdakiler için son cemaat yerinde "mükebbire" denilen balkonumsu yerler olurdu. Burada bir münâdi (mübelliğ) tekbirleri tekrar ederdi. Resulullah ve halefleri, çok kalabalık cemaatlerle namaz kıldırıp hutbe okudular. Sesi yükseltmek için alet kullanmadılar.
Zaten imamın sesini cemaatin duyabileceğinden fazla yükseltmesi âyet-i kerime ile yasaklanmıştır: “Namazda sesini pek yükseltme, çok da gizleme. Bu ikisinin arası bir yol tut!” (İsrâ, 111) Resul aleyhisselam sesini lüzumundan fazla yükselteni menetmiş, “Kendinize gelin! Siz sağır ve gâibi çağırmıyorsunuz. Siz işiten ve yakında olana sesleniyorsunuz. O sizinle beraberdir” buyurmuştur. (Kütüb-i Sitte) Zikir meclisi çok kıymetli olduğu hâlde, Abdullah bin Mes’ud, camide toplanıp yüksek sesle zikredenleri, namaz kılanları rahatsız ettikleri için çıkarmıştır. (Şir’atü’l-İslâm)
İbn Abidin der ki: “İmam, cemaatin işiteceği şekilde tekbir alır ve kıraat eder. Sesini daha fazla yükseltirse, mekruh olur. İmamın sesini cemaate duyuran müezzin de böyledir. Müezzinin mübelliğ sıfatıyla tekbirleri tekrar etmesi kalabalık cemaatte câiz ve lâzımdır. Hacet yok iken tebliğ, yani imamın sesini cemaate ulaştırmak bid’attir, mekruhtur. (Reddü’l-Muhtar, Namazın Sünnetleri Bâbı) Hoparlör (haut parleur=yüksek konuşur) zaten eski terbiyeyle imtizaç edecek iş değildir. Yaşlıların “ezan okunuyor” yerine “hoca bağırdı” sözünün bir hikmeti budur. Türkiye’de merhum Mehmed Şevket Eygi gibi bazı yazarlar ile bazı âlim ve cemaatler bu tatbikata muhalifti, ama tesirleri olmamıştır.
Köy camiinde ezanHoparlörle ilk ezan
Teknolojinin ilerlemesi ile ezanlar hoparlörlerden okunmaya başladı. 1936’da Singapur’da Sultan Camii’nde tecrübe edildiğine dair bir rivayet vardır. Hoparlör ile ilk ezanın 1948 senesinde İskenderiye’de okunduğunu oradaki yaşlılardan işittik. Fıkıh kitaplarında, secde âyetinin aks-i sada (yanık) ile duyulmasında tilavet secdesi lazım gelmez yazılıdır. Fonograf (gramofon, pikap, teyp), radyo, megafon, hoparlör vasıtasıyla gelen sesin de böyle olduğunu Elmalılı tefsirinden (Araf 204), Ezher ulemasından Bahit Mutiî’nin fonograf hakkındaki risalesinden ve Hamdi Akseki’nin gramofon makalesinden öğrenmekteyiz. Mısır’daki ulema, “Şeyh Bahît hayatta iken kimse Mısır’da hoparlör kullanmaya cesaret edemedi” derlerdi. Diyanet İşleri Reisi Hamdi Akseki’nin muhalefeti sebebiyle 1951’deki ölümüne kadar camilere mikrofon ve hoparlör giremediğini, zamanın Beylerbeyi İmamı Merhum Hafız Mustafa Güneş’ten işittim. İlk hoparlörün Eyüp Camii minaresine taktırıldığı rivayet olunur. Zira mikrofon ve hoparlör vasıtasıyla gelen ses, imam ve müezzinin kendi sesi değildir. Elektriğin hasıl ettiği suni seslerdir. İnsan sesi, mikrofon içinde yok olur. Bunun yerine, endüksiyon cereyanı, bundan magnetik dalgalar ve bundan ses dalgaları hasıl olur. Diyanet İşleri Reisi Ömer Nasuhi Bilmen’in ilmihalinde “Şayet imamın tekbir ve tesmii........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d