menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eski camilerden zamane camilerine…

53 20
04.08.2025

* Osmanlılar, mahallelere cemaati alacak kadar, çatılı, şirin ve zarif camiler yapmışlar. Öte yandan Cuma cemaati için abidevi kubbeli ve çok minareli camiler dikmişler. Avrupalılar nasıl meydana meraklılarsa, Türkler de bir şehir kuracağı zaman merkezine mabedi almışlardır. Cami, dinin merkezi, ruhu, kalbidir. Camiler sadece ibadet yeri değil, aynı zamanda müminlerin toplandığı, birbirinden haberdar olduğu, cemiyetin idare edildiği sosyal mekânlardır. Bu sebeple eskiler evlerini, kendileri gibi, en fazla 100 yıl yaşayacak kadar, ama konforlu yapmışlar; mabedleri ise asırlara direnecek haşmette inşa etmişlerdir. Küçüğünden büyüğüne her caminin ayrı bir karakteristiği, ayrı bir havası, hatta kokusu vardır. Arada 100 metre bile olmayan camilerin her birini de cemaat doldurur, zikr-i ilahi göklere yükselirdi. Camiler şimdi de yapılıyor. Hem de yüksek teknoloji ile. Ama ne içini dolduran cemaati var ne o eski mabetlerdeki ruhaniyet…

Uzay üssü mü?

Evvela şekilden başlayalım… Eski camilerin çoğu düz ayaktır. Şimdi ise epeyce merdivenle çıkılmayan cami yok gibidir. Hâlbuki camiye gelenlerin çoğu yaşlıdır. Ekserisinin de dizleri hastadır. Altını çay ocağı, cami lokali, dükkân yapacağız diye kule gibi merdiven dikmenin hikmetini anlamak zordur. Mahallemizde eli bastonlu bir Hacı Ömer Efendi vardı, “İnsanın evi de Allahın evi de düz ayak olacak” derdi. Asr-ı saadetten beri bir cami mimarisi ananesi teşekkül etmiş, devirlere ve beldelere göre çeşitlenmiştir. Modern mimariye söz yok ama, din ananelerle yaşayan bir müessesedir. 1400 senelik ananeyi bir kenara itip, "uzay üssü" veya "su deposu" gibi camiler yapmanın âlemi nedir? Geçenlerde Fransa’dan gelen bir ahbabım, ismini söylemeyeceğim, yeni yapılan camilerden birini görünce, “Burası pagoda mı?” diye sormuştu. (Pagoda=Budist mabedi) Modern camiler acaba neden bu kadar çirkin? Turgut Cansever der ki: “Teknoloji, insanı tabiat ve varoluşa karşı savaşan birisine dönüştürmektedir. Bu savaşçının mimarisi, ezici, esrarlı ve makinemsidir. Bütün mevcudat tabakalarında her şeyi kendi yerine koymayı hedefleyen İslâm mimarisinden açıkça farklıdır.” (İslam’da Şehir ve Mimari) Caminin bahçesi, en az içi kadar mühimdir. Çınar ve ıhlamur ağaçlarının gölgesi altında, biblo zarafetinde şadırvan bahçenin mütemmimidir. Namazın bitmeyen ulvi zevkini, bu avlu tamamlardı. Ahmet Hamdi Tanpınar, bu zevki “Bursa’da Zaman” adlı şiirinde terennüm eder: Bursa’da eski bir cami avlusu, Küçük şadırvanda şakırdayan su. Orhan zamanından kalma bir duvar Onunla bir yaşta ihtiyar çınar

Edep mimarisi

Osmanlılar, mahallelere cemaati alacak kadar, çatılı, şirin ve zarif camiler yapmışlardır. Bunun yanında Cuma cemaati için abidevi kubbeli ve çok minareli camiler dikmişlerdir. Hemen hiçbir mahallede koca kubbeli 3-4 minareli camiye rastlayamazsınız. Bazı büyük mahallelerde bir paşanın küçük kubbeli ve tek minareli camisi semtin karakteristiğini gösterir. Ama sokak aralarında küçük camiler vardır. Hanedana........

© Türkiye