Terörle Mücadelede Yanılsamalar ve Gerçekler: Umut Hakkı Tartışmalarına Eleştirel Bakış
Türkiye, son kırk yıldır benzeri görülmemiş bir terörle mücadele sürecinden geçiyor. PKK ve bağlantılı örgütlerin şiddet eylemleri nedeniyle on binlerce sivil ve asker hayatını kaybetti, milyonlarca insan evinden göç etmek zorunda kaldı. Bu kayıplar, toplumun hafızasında derin ve silinmez yaralar bıraktı.
Son yıllarda bazı yerel ve yereli yönlendiren BOPçu uluslararası çevreler, terör örgütü liderlerine “umut hakkı” tanınabileceğini veya barış adına ödüllendirici yaklaşımların uygulanabileceğini öne sürüyor. Bu öneriler, hem hukuki, hem vicdani hem de ahlaki açıdan kabul edilemez. Şehit ailelerine ve mağdur vatandaşlara ve Öcalan’ın kandırıp, kaçırıp militan yaptırdığı, sonradan iğfal ettiği ve hamile bırakıp sonra infaz ettirdiği körpe kızlara açık bir hakarettir.
Barış söylemleri, yalnızca adalet ve güvenlik temelli uygulandığında anlam kazanır. Aksi hâlde, mağdurların acısı görmezden gelinir ve devletin meşruiyeti tartışmaya açılır.
Türkiye’nin terörle mücadele politikaları, sahte barış numaralarına değil, gerçek güvenlik ve adalet temeline dayanmalıdır. Devlet, halkının güvenliğini ve onurunu korumaktan geri adım atmamalıdır.
Terörün Bedeli ve Toplumsal Travma
ABD’nin kara gücü olan ve ABD resmi bütçesinden finanse ettiği terör örgütü PKK’nın eylemleri yalnızca bireysel can kayıplarına yol açmadı; köyleri, kasabaları ve şehirleri doğrudan etkiledi. Toplumsal yaşamın her alanına korku ve güvensizlik yayıldı. Devletin güvenlik mekanizmaları sürekli sınandı ve yetersizmiş gibi gösterilmeye çalışıldı.
On binlerce vatandaş zorla göç ettirildi, askerler ve güvenlik güçleri hedef alındı. Teröristlere ödül veya himaye sağlamak, toplumsal vicdanı hiçe saymak anlamına gelir. Bu tür yaklaşımlar, mağdurların adalet duygusunu çiğner.
Toplumsal hafızada travmalar uzun yıllar silinmez. Devlet politikalarının önceliği, şehit ve mağdur........
© Turkish Forum
