Tanrı’yı (X’i) Yargılamak: Kötülüğün Kökeni ve İlahi Adaletin Sorgulanması
Tarih boyunca insanlık, zalim yöneticilerin, savaşların, işkencelerin, soykırımların ve kitlesel acıların gölgesinde yaşamıştır. Hernán Cortés’ten George Bush’a, Hillary Clinton’dan Heinrich Himmler’e, Pinochet’den Kazıklı Voyvoda’ya, Abdullah Öcalan’dan Recep Tayyip Erdoğan’a, Fethullah Gülen’den Muaviye’ye kadar sayısız kişi, milyonlarca insanın ölümünden ve çektiği acılardan sorumlu tutulmuştur (Dostoyevski, 1880; Arendt, 1963).
Ancak burada daha büyük bir soru ortaya çıkar:
Eğer Tanrı mutlak adalet sahibi ve iyilikse, neden bu zalimleri yarattı?
Bu soru, yalnızca dini bir mesele değildir. Felsefi, sosyolojik, antropolojik ve psikolojik boyutları da olan derin bir tartışma konusudur.
1. Kötülüğün Kökeni: Teolojik ve Felsefi Bir Sorgulama
Kötülük problemi, teoloji, felsefe ve etik alanlarında en büyük tartışmalardan biridir. Eğer Tanrı her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve mutlak iyi bir varlıksa, neden bu zalimler ve onların işlediği korkunç suçlar var?
a) Teodise: Tanrı’nın Savunması
Teodise, Tanrı’nın adaletini savunma çabasıdır. Augustinus, kötülüğün aslında bir varlık olmadığını, iyiliğin eksikliği olduğunu savunur (Augustine, 1998). Ancak şu soru ortaya çıkar:
• Eğer Tanrı iyiliğin kaynağıysa, neden Hernán Cortés, Kazıklı Voyvoda, Adolf Hitler, Pinochet, Heinrich Himmler, Oliver Cromwell, Francisco Franco gibi figürler kötülükle dolu bir dünyada ortaya çıktı?
• Eğer Tanrı mükemmel bir yaratıcıysa, neden yaratılışının içinde bu kadar büyük kusurlar var?
Bu noktada Leibniz’in “mümkün dünyaların en iyisi” savunusu gündeme gelir. Ona göre dünya, var olan en iyi seçeneklerden biridir ve kötülük, daha büyük bir iyiliğe hizmet etmektedir (Leibniz, 1710). Ancak bu görüş, Auschwitz, Halepçe, Kerbela, Guantanamo, Hiroşima gibi olayları nasıl açıklayabilir?
2. Tarihin En Zalimleri: Kötülüğün Tanrısal Kökeni mi?
Tarih boyunca zalimliğiyle ünlenmiş bazı kişiler:
• Hernán Cortés – Aztek medeniyetini vahşice yok eden İspanyol fatihi (Dostoyevski, 1880).
• Heinrich Himmler – Nazi Almanyası’nda toplama kamplarını ve işkenceleri , toplu olarak insan yok etmeleri organize etti (Arendt, 1963).
• Adolf Hitler – Holocaust ve soykırım ve II. Dünya Savaşı’nın milyonlarca insanın katledilmesinin mimarı (Hitchens, 2007).
• Francisco Franco – İspanya’da sert baskı rejimiyle işkenceler yaptırdı ve insanları katlettirdi (Girard, 1972).
• Augusto Pinochet – Şili’de binlerce kişiyi işkenceyle öldürttü (Zimbardo, 2007).
• Kazıklı Voyvoda (Vlad Tepeş) – Düşmanlarını kazığa oturtarak öldürdü (Camus, 1942).
• Abu Bakr al-Bağdadi – IŞİD lideri, vahşi infazlarla tanınır (Popper, 1945).
• Jolani – El Kaide’nin Suriye’deki kolunun ve HTŞ’nin lideri. Binlerce insanın katledilmesi , soykırım ve tecavüzlerden sorumlu (Sartre, 1943).
• George W. Bush – ABD işgalleri, Ebu Gurayb hapishanesi ve Guantanamo’daki işkencelerin sorumlusu (Zimbardo, 2007).
• Hillary Clinton – Libya’daki rejim değişikliği politikaları, savaş suçları iddiaları (Hitchens, 2007).
• Marie Antoinette – Halk açlıktan ölürken lüks içinde yaşamıyla tanındı (Sartre, 1943).
• Kuyucu Murat Paşa – Katlettiği insanları kuyulara doldurmasıyla ünlü (Girard, 1972).
• Dehak – Mitolojik bir zalim kral (Nietzsche, 1886).
• Korkunç Ivan – Rusya’da işkence ve katliamlar gerçekleştirdi (Freud, 1930).
• Oliver Cromwell – İngiltere’de büyük bir iç savaş ve katliamlar yaptı (Camus, 1942).
• Recep Tayyip Erdoğan – Baskıcı ve zalim yönetimiyle, iftira, hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk ve insan hakları ihlalleriyle anılıyor (Wilson, 1975).
• Fethullah Gülen – 15 Temmuz Darbe girişimi ve zalmce örgütsel faaliyetlerle suçlanıyor (Dawkins, 2006).
• Abdullah Öcalan – PKK’nın lideri, terör eylemleriyle tanınıyor, 40.000 kişinin öldürme emrinden sorumlu. Ayrıca 17.000 PKK militanını iç infazlarda katletti (Popper, 1945).
• Muaviye – Emevi hanedanının kurucusu, İslam tarihinde siyasi entrikalarıyla bilinir (Schopenhauer, 1818).
Tüm bu insanların eylemleri sadece onların suçu mu, yoksa onları var eden Tanrı’nın da payı var mı?
Tanrı’nın varlığı ve bu dünyanın kötülükle dolu olması, sadece Tanrı’nın adaletini sorgulamakla kalmaz, aynı zamanda insan iradesinin de rolünü tartışmaya açar. Felsefi determinism ve özgür irade arasındaki gerilim, insan davranışlarının ne ölçüde Tanrı’nın tasarımı ve ne ölçüde özgür seçimler olduğunu sorgular.
a) İnsan İradesi ve Kötülük
İnsanlar, eylemlerinde özgür müdür? Eğer insan iradesi tamamen özgürse, o zaman kötülük neden Tanrı tarafından engellenmemiştir? Ancak Jean-Paul Sartre, insanın özgürlüğü ve varoluşsal sorumluluğunu savunur. Ona göre, insan kendi seçimleriyle kötülüğü yaratır (Sartre, 1943). Bu görüşe göre, Tanrı insanlara özgür irade verirken onları kötüye kullanma potansiyeliyle de donatmıştır. Fakat, insanlar bu özgürlüğü kötüye kullanıp Hitler, Franco, Saddam Hüseyin gibi zalim liderler ortaya koyduğunda, Tanrı’nın suçu var mı?
• Cortez, Aztek halklarını yok ederken, kendi kişisel hırsları ve dünya görüşü doğrultusunda hareket etti. Ancak Tanrı’nın da ona bu özgürlüğü verdiği düşünülebilir.
• George W. Bush ve Hillary Clinton‘un Orta Doğu’daki askeri müdahaleleri, büyük bir yıkıma ve can kaybına yol açtı. Onlar da Tanrı’nın verdikleriyle mi hareket ettiler? (Hitchens, 2007).
Ancak burada tanrısal adalet sorusu tekrar gündeme gelir: Bir yanda insanın özgür iradesi, diğer yanda Tanrı’nın ona verdiği potansiyel zararlar.
b) Kötülüğün İntikamı: İlahi Adaletin Savaşçı Yolu
Birçok dinde kötülük ve zalimlik, sonrasında Tanrı tarafından intikam alınacak bir suç olarak görülür. Bu, Tanrı’nın cezalandırıcı ve adaletli yönü olarak kabul edilir. Ancak bu adaletin niteliği, zalimlerin ne kadar zaman geçerse geçsin, eylemlerinin bir şekilde karşılığını bulması gerektiğini öne sürer. Mesela, Hitler’in ölüme mahkum edilmesi ya da Pinochet’nin sonunda yargılanması bu tür bir adaletin örnekleri olabilir. Ancak bir soru daha vardır: Eğer Tanrı adaleti er ya da geç getiriyorsa, neden Guantanamo gibi yerlerdeki işkencelere göz yumulmuştur? (Arendt, 1963).
Sartre’ye göre, insanlar Tanrı’nın adaletine güvenmeden, kendi adaletlerini yaratma yoluna gitmelidir. O zaman Muaviye ve Fethullah Gülen gibi figürler bu dünyanın cezasını çekmemişse, Tanrı’nın sorumluluğu nedir? Tanrı’nın adaletinin bir şekilde yerini bulması gerektiği fikri, tüm bu zalimlerin, Tanrı’dan bir hesap vereceği anlayışıyla bağlantılıdır.
Kötülüğün sadece bireysel bir irade sorunu olmadığını, aynı zamanda toplumsal yapılar tarafından da şekillendirildiğini göz önünde bulundurmak önemlidir. Sosyal yapılar ve tarihsel bağlam, bir insanın zalim olma yolunu açan koşulları yaratabilir. Bu bağlamda, Freud, kötülüğün insanın doğal yapısının bir sonucu olduğunu söyler (Freud, 1930). Ancak Michel Foucault, sosyal yapılar ve devletin, zalimliği nasıl sistematikleştirdiğini tartışır (Foucault, 1975). Örneğin, Heinrich Himmler ve Josef Mengele gibi figürler, Nazi rejiminin bir parçası olarak, sistematik şekilde işkence ve soykırım gerçekleştirdiler. Burada sadece bireysel irade değil, bir toplumun zulme olan bağlılığı ve onu meşrulaştıran yapılar devreye girmektedir.
a) Toplumun Onayı ve Kötülük
Toplumların zalimlikleri onaylaması, geçmişte olduğu gibi günümüzde de sıklıkla gözlemlenebilir. Franco İspanya’sı ya da Erdoğan Türkiyesi, adaletin adeta halkın gözünde meşrulaştırılmasını sağlar. İnsanlar, sistemin sağladığı güvence ve ideolojik gerekçelerle, Pinochet’nin rejiminde olduğu gibi, işkenceyi ve katliamları........
© Turkish Forum
