menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kemalizm ve Türkiye’de Düşünürlerin Yaklaşımları: Karşılaştırmalı Bir İnceleme

11 0
03.09.2025

Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından şekillendirilen ve devletin modernleşme yolundaki temel ideolojik çerçevesini oluşturan bir düşünce sistemidir. Atatürk’ün önderliğinde, Türk toplumu çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı hedeflemiş ve bu çerçevede siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel dönüşümler gerçekleştirilmiştir (Zürcher, 2004; Mango, 1999). Kemalizm’in temel ilkeleri; laiklik, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik olarak tanımlanır (İnalcık, 2002).

Kemalizm, yalnızca bir devlet politikası değil, aynı zamanda toplumsal bir devrim hareketi olarak da değerlendirilir. Bu bağlamda, düşünürler ve devlet adamları, Kemalizm’i yorumlayarak Türkiye’nin modernleşme sürecine farklı katkılarda bulunmuşlardır. Bu makalede Mahmut Esat Bozkurt, Refik Saydam, Mustafa Necati, Mümtaz Soysal, Çetin Yetkin, Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu ve Uğur Mumcu’nun Kemalizm anlayışları karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Her düşünürün yaklaşımı, dönemin siyasi, sosyal ve kültürel koşulları ile bireysel ideolojik perspektifleri doğrultusunda değerlendirilecektir.

Mahmut Esat Bozkurt (1892-1943), Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Adalet Bakanı olarak hukuk alanında önemli devrimlere imza atmıştır. Bozkurt, Kemalizm’i özellikle hukuk ve devletin laikleşmesi bağlamında yorumlamış ve Atatürk’ün “Çağdaş Medeniyetler” vizyonunu hukuki çerçeveye oturtmaya çalışmıştır (Akın, 2010).

Bozkurt’un temel görüşü, hukuk sisteminin millî ve laik temeller üzerine oturtulması gerektiği yönündedir. Ona göre, Osmanlı’dan miras kalan hukuk sisteminin yerine, çağdaş hukuk ilkelerinin uygulanması Türkiye’nin modernleşme sürecinin olmazsa olmazıdır (Bozkurt, 1932). Bozkurt’un Kemalizm anlayışı, devletin modernleşmesi ile hukuk devrimleri birleştiren bir yaklaşımı yansıtır.

Bozkurt’un bir diğer önemli yönü ulusal egemenliğe verdiği önemdir. Hukukun ve devletin, milletin iradesi doğrultusunda şekillendirilmesi gerektiğini savunmuş, birey haklarını koruyan ancak devletin merkezi otoritesini güçlendiren bir çerçeve önermiştir (Aktan, 2005). Bu yaklaşım, hem halkçılık hem de devletçilik ilkelerine verdiği önemi ortaya koymaktadır.

Bozkurt, özellikle hukuk devrimlerinin sadece birer teknik düzenleme olmadığını, aynı zamanda toplumun zihinsel dönüşümünün bir aracı olduğunu savunur. Ona göre hukukun laikleşmesi, bireylerin dini aidiyetlerinden bağımsız olarak eşit yurttaşlık temelinde hak sahibi olmalarını sağlar.

Bozkurt’un bir diğer yaklaşımı, hukukun ulusal iradenin temsilcisi olması gerektiği fikridir. Ona göre, milletin bağımsızlığı hukukun bağımsızlığı ile eşdeğerdir. Bu düşünce, cumhuriyetçilik ilkesiyle uyumlu bir şekilde, hukuk devrimlerinin halkın özgürleşmesine hizmet etmesi gerektiğini vurgular.

Ayrıca Bozkurt, hukukun gelişiminin Batı’daki modellerin körü körüne kopyalanmasıyla değil, Türk toplumunun ihtiyaçlarına uygun bir şekilde şekillenmesi gerektiğini savunmuştur. Bu noktada “millî hukuk” kavramını öne çıkarmış ve modernleşme sürecinde Batı’dan alınan kurumların Türk toplumunun değerleriyle uyumlu hale getirilmesini istemiştir.

Refik Saydam (1881-1942), Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Başbakanı ve uzun yıllar Sağlık Bakanı olarak görev yapmıştır. Saydam, Kemalizm’i özellikle halk sağlığı, eğitim ve sosyal politika alanlarında yorumlamış ve devletin vatandaş yaşamına müdahalesini sosyal bir sorumluluk olarak görmüştür (İnal, 2008).

Saydam’ın Kemalizm anlayışının temel yönlerinden biri, halkçılık ilkesini pratiğe dökmesidir. Ona göre, modern bir devlet, sadece hukuki ve siyasi düzeni sağlamakla kalmamalı; aynı zamanda toplumun refahını ve sağlığını güvence altına almalıdır (Tunç, 2011). Bu nedenle Saydam, bulaşıcı hastalıklarla mücadele, aşılama programları ve sağlık altyapısının modernizasyonu gibi alanlarda aktif politikalar geliştirmiştir.

Bir diğer önemli yön ise devletçilik ve modernleşme anlayışıdır. Saydam, ekonomik ve sosyal alanlarda devletin yönlendirici rolünü savunmuş, özellikle sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlerde devlet müdahalesinin gerekliliğini vurgulamıştır (Arslan, 2003).

Refik Saydam, sağlık politikalarını yalnızca bir hizmet politikası olarak değil, Cumhuriyet’in halkçı karakterinin en somut göstergelerinden biri olarak değerlendirmiştir. Ona göre, Cumhuriyet’in temel amacı yalnızca özgür bireyler yaratmak değil, aynı zamanda sağlıklı ve üretken bireyler yetiştirmektir.

Saydam, salgın hastalıklarla mücadelenin yanı sıra modern tıp kurumlarının kurulmasına da büyük önem vermiştir. Bu yaklaşımı, Kemalizm’in “bilim ve akıl rehberliğinde ilerleme” ilkesine uygun bir çizgi sergiler. Halkın modern sağlık hizmetlerinden yararlanması, toplumun çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmasının ön koşulu olarak görülmüştür.

Ayrıca Saydam, sağlık politikalarını toplumsal eşitlik ilkesinin bir uzantısı olarak yorumlamıştır. Ona göre,........

© Turkish Forum