menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İhanetin Merkezi, ABD Güdümündeki Saray ve Türkiye Büyük Millet Meclisi: Milli Egemenlik, TBMM’de Tehdit Altında

9 1
17.07.2025

Türkiye’de bir dönem daha geliyor ki, siyasi arenada olup bitenler, sadece sıradan bir iç tartışma değil, adeta bir “isyana” sahne oluyor. Üstelik bu isyanın merkezinde, doğrudan milletin temsilcileri yani TBMM yer alıyor. “Terörsüz Türkiye Komisyonu” adı altında, millî egemenliğin merkezi olan Meclis’te kurulacak olan bu yapı, bir umut değil, bir tehdit olarak algılanmalıdır.

Washington ve Brüksel’den yönlendirilen, Türkiye’nin üniter yapısını zedeleyecek bir projenin, Meclis çatısı altında resmen hayata geçirilmesi, tarihimizde eşi benzeri görülmemiş bir ihanet tablosudur. Bu komisyona katılan siyasi partiler, kimlikleri ne olursa olsun, hem cumhuriyetçi, hem Atatürkçü, hem milliyetçi görünseler de, TBMM’de bu ihanete resmî ortaklık yapmaktadırlar.

Türkiye’nin en önemli yasama organı, aslında milletin birliğini ve devletin bütünlüğünü koruyacak yerde, dış kaynaklı senaryoların sahnesine dönüşmektedir. Böyle bir ortamda, “terörsüz Türkiye” vaatleri, gerçek bir çözümden çok, ülkeyi iç savaşa ve federasyona sürükleyecek bir fitne tohumudur.

Türkiye son yıllarda alışıldık krizler repertuarına yeni ve oldukça yaratıcı bir tür daha eklemiş görünüyor: “İç barış” adı altında iç parçalanma senaryoları. Öyle bir oyun ki, senaryo Washington’da yazılıyor, reji Brüksel’den destekleniyor, dekor Anadolu’da kuruluyor, oyuncular ise yerli ama replikler tercüme. Bu defa sahnede “Terörsüz Türkiye Komisyonu” adlı bir yapı var; kulağa ne kadar barışçıl, ne kadar umut verici geliyor değil mi? Ancak detaylara bakıldığında durum, sahnelenen bir “barış operası”ndan çok, kostümlerle süslenmiş bir siyasi kukla tiyatrosunu andırıyor.

Bu komisyonun kuruluş amacı resmî açıklamalara göre “Türkiye’nin terör belasından kalıcı olarak kurtulması”, “demokratik diyalog” ve “toplumsal uzlaşı” gibi kulağa sıcak gelen kavramlarla bezeli. Ne var ki, bu sözcüklerin satır aralarını okuyanlar için, komisyonun gerçekte bir siyasi mühendislik projesi, daha doğrusu bir “böl-yönet-güzelleştir” stratejisinin vitrin yüzü olduğu şüphesi kaçınılmaz hale geliyor.

Türk siyasi tarihine baktığımızda, bu tür “iyi niyetli” projelerin çoğu zaman iyi sonuçlar doğurmadığını; aksine, toplumda ayrışmaları, kutuplaşmaları ve yapay kimlik çatışmalarını beslediğini görürüz. “Terörsüz Türkiye” gibi kulağa mükemmel gelen bir söylemin altına, federasyon tartışmaları, özerklik formülleri, kimlik siyaseti ve dış destekli yapıların legalize edilmesi gibi “küçük” detaylar sıkıştırıldığında, mesele artık bir güvenlik ya da demokrasi sorunu değil; doğrudan devletin varlık-yokluk meselesi halini alır.

Bu makaleyi yazmaktaki amaç, TBMM çatısı altında kurulan bu komisyonun siyasi arka planını, bileşenlerini, hedeflerini ve Türkiye için yaratacağı muhtemel sonuçları kritik ve satirik bir bakışla inceleyecektir. Amaç, bu ihanet oyununu ortaya koymak, milletin uyanışını hızlandırmaktır.

Soğuk Savaş bittiğinde, Pentagon’un duvarına asılan o meşhur afişi hatırlayalım: “Tanklar yetmiyorsa, PowerPoint’ler vardır.” Modern Amerikan dış politikası, askeri gücün kabasını bırakıp “yumuşak” olanını keşfetmiştir: diplomatik ambalaj, medya mühendisliği, Siyasi Partiler, Milletvekilleri, STK’larla işbirliği, fonlarla ikna, ödüllerle yönlendirme. Yani tank yok ama taktik bol.

Bugünün dünyasında ülkeler artık silahla işgal edilmiyor, akıllı kelimelerle ve çok fonlu projelerle teslim alınıyor. “Demokratikleşme”, “kapsayıcılık”, “barış süreci”, “yeni anayasa”, “ortak gelecek” gibi yüksek oktanlı kavramlarla yola çıkılıyor; sonunda sınırların yeniden çizildiği, halkların birbirine kırdırıldığı, ulusal kimliğin parçalara ayrıldığı bir düzen inşa ediliyor. ABD, bu işin müellifi ve yönetmeni olarak sahnede olmasa da her replikte, her jestte onun eli, onun sesi vardır.

Türkiye özelinde bakıldığında, “Terörsüz Türkiye” başlığıyla sunulan son plan da bu stratejik modelin ürünüdür. Terörle mücadelede kırk yıldır bedel ödeyen bir ülkeye, “silahsız çözüm” adı altında federatif alt yapıyı meşrulaştıran bir süreç dayatılmaktadır. Yani, önce “terörü bitireceğiz” diyerek duygu devşiriliyor, sonra masa başında bölgesel özerklik, yerel yönetim reformu, çok dilli kamu hizmeti gibi “sürprizler” çıkıyor.

Amerika, Irak ve Suriye’de bu stratejiyi başarıyla uygulamıştır: Önce “özgürlük”, sonra “anayasal reform”, ardından fiilî bölünme. Şimdi sıra Türkiye’de midir? Ne yazık ki sorunun cevabı, sahadaki gelişmeler ve TBMM’de ki “komisyon”un yapısı incelendiğinde, bu Türk milleti için hiç iç açıcı değildir. Türkiye’nin üniter yapısını hedef alan her adım, önce barış perdesiyle, sonra dış fonlu........

© Turkish Forum