menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Benim Hikayem, Çaydanlığın Kokusunda Bir Ömür: 65 Yılın Türkçesi ve Mücadelesi

8 0
19.04.2025

Ankara’nın tozlu sokaklarında doğan bir masal gibi başladı bu öykü. Çankaya İlkokulu’nun bahçesinde, Şehit Ersan Caddesi’nde koştururken, karaçamların gölgesinde saklambaç oynardık. Bir yandan ortaokul sıralarında paylaştığımız heyecanlı fısıltılar sıcacık dostluklar örerken, bir yandan da Çankaya Lisesi’nin koridorlarında ve Cinnah ile Hoşdere Caddesi’nde “Yaşasın Tam Bağımsız Demokratik Türkiye ve Gün Doğdu Hep Uyandık!” diye haykıran devrimci marşlar ve sloganlar yankılanırdı. Henüz on yaşındayken, evimizin eski radyosundan yükselen Aşık Mahzuni Şerif’in “Ağıt”ına kulak kesilir, Zeki Müren’in mikrofon başındaki nağmeli tınısına hayran kalırdım. “Bir demet yasemen, ellerimde solarken…” diyordu o eşsiz sesiyle. Esmeray’ın o ağır aksak hüzünlü sesi “Yaralıyım” derken, yüreğimde kalkışan fırtınaları önce dizginler, sonra da “Uzun ince bir yol”a adım adım yürürdüm. Aşık Mahzuni şöyle seslenirdi bir başka türküsünde: “Yedin beni felek yedin, ah ettikçe duman gibi.”

Her sabah, evimizin küçük çaydanlığından yükselen buharla uyanırdık. Bizi , okula uğurlarken “Allah zihin açıklığı versin,” derdi annem, kelimeleri ağır ağır seçerek. Annem bir “Bektaşi-Dede” kızı olduğu için çok güzel deyişler söylerdi ve sesi çok güzeldi. Her zaman beni ve kardeşlerimi çok derinden etkilerdi her deyişi söylemesinde. Çaydanlığın tıslaması, evin en eski detayıydı; semaver sesi değil, o incecik çaydanlığın minik kulpunun tüm ritmi belirlerdi. Babam ise semtimize gelen birkaç televizyondan biri olan televizyonumuzdan, eli titreyerek sorumluydu: Siyah-beyaz ekranın “klik” sesiyle açılan dünya, meyve tepsisindeki karpuz dilimlerini, ilk defa izlediğimiz filmleri bizim için bir mucizeye dönüştürürdü. Babamın o “ilk”leri—televizyonu almak, yazın taptaze meyve getirmek, belki de hayatın küçük mutluluklarına nasıl tutunacağımızı göstermek—hep hafızamda saklıdır.

İlk on sekiz yılımı Türklüğün derin kültürüyle yoğurdum: mahlepli sahnelerde çiçek gibi açan türküler, üç sesli oyun havaları, Anadolu’nun dört bir yanından derlenmiş ağıtlar… Her türkünün içinde ayrı bir köyün hikâyesi var: Toroslar’ın çağıldayan dereleri, Doğu’nun sarp dağları, Sivas’ın acıları ve neşesi, Ege’nin........

© Turkish Forum