Aidiyetin Yeniden İnşası: Türk Milliyetçiliği
Her çağın kendi krizleri vardır. Kimi çağda salgınlar, kimi çağda savaşlar, kimi çağda da kimlik bunalımları insanı kuşatır. Bugün biz, belki de en sinsi felaketle karşı karşıyayız: Aidiyetsizlik.
Aidiyetsizlik hastalığı insanı esir aldığında, kişi ait olduğu toprağın kokusunu, dilinin sesini, bayrağının anlamını unutur. Modern hayatın baş döndüren hızı içinde kimlikler bulanıklaşır, aidiyetler silikleşir. Oysa insan, köklerinden koptuğunda yalnızca geçmişini değil, geleceğini de kaybeder.
Emperyalizmin en sinsi silahı artık aidiyetsizliktir; üstelik bunu bir “kültür” kisvesiyle sunuyor. Filmler, diziler, sanal medya akımları aracılığıyla kimlikler yeniden kurgulanıyor. “Küresel insan” ya da “dünya vatandaşlığı” adı altında dayatılan şey, aslında kimliğinden koparılmış, yönlendirilmesi kolay bir birey modelidir.
İşte tam da bu noktada, Türk milliyetçiliği ülküsüne her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Çünkü Türk milliyetçiliği, herhangi bir ideolojiden çok daha fazlasıdır; o, Türk milletine ait olmanın bilinci olarak insanın karşısına çıkar.
Türk milliyetçiliği, bu silinmeye karşı “Ben buradayım!” diyen iradenin ifadesidir. Türk milliyetçiliği, Türk kimliği taşıyan tüm vatandaşlarımızın ortak paydası; birliğimizin ve direncimizin kaynağıdır.
Türk milliyetçiliği, siyasi, toplumsal ve ahlaki bir bilinçtir.
Türk milliyetçiliği, kültür birliğiyle yoğrulmuş, geçmişten geleceğe uzanan ortak bir idealin adıdır.
Türk milliyetçisi olmak, dünyaya kapalı olmak........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d