Emperyal satranç!
Demokrasi kisvesiyle süslediği planlarını, mazlum halkların coğrafyasına "hak,hukuk,adalet", "insan hakları", “özgürlük getirme” bahanesiyle canlı ve de kanlı tatbik eden organize bir sistem...
Bir ülke, bir devlet eğer yeraltında ya da yerüstünde değerli neye sahipse orada ot gibi biten, iç dış dinamikleriyle ortamı karıştıran, yoksulluğu “yardım” adıyla sömüren ve medya yoluyla algıları yöneten bir düzen...
Enerji,silah,jeopolitik güç ve pazar hâkimiyeti uğruna, darbe, iç savaş, ayaklanma, etnik kışkırtma, medya operasyonu ve işgal dahil her yolu mübah gören bir me ka niz ma !, küresel bir akıl...
Adına ne derseniz deyin, emperyalizm deyip geçelim.
Mesela,
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)...(1)
Yıl 1991...
Sovyetler Birliği dağılmış, artık devir ABD'nin...
Ortadoğu’daki politikası ise “Soğuk Savaş” döneminden devralınan petrol kaynakları üzerinde denetim kurulması...
Ayrıca, İsrail’in varlığının sürdürülmesi, radikal İslâmi unsurların etkisinin azaltılması ve bölge ülkelerinin kuşatılarak kitle imha silahlarına sahip olmalarının önüne geçilmesi tek amaçlarıdır.
ABD, Ortadoğu bölgesinde egemenliğini oluştururken Türkiye ile olan iş birliğinden büyük ölçüde yararlanmakta,1997 yılında hazırlanan “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”nin tek hedefi ise tek kutuplu bir dünya, yani dünyanın merkezinde kendisi olacak ve egemenliğini de tüm dünyaya yaymak...
İşte,
Bugünün uluslararası sistemi güç dengesine göre değil, Amerika Birleşik Devletleri hegemonyasına göre kuruludur.
Günümüzde Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak ifâde edilen projenin tam adı da “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık” projesidir ve kapsama alanı içerisine alınan Türkiye, Suriye, Irak, İran, Mısır, Lübnan, Filistin, Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, Pakistan, Afganistan, Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Sudan gibi 23 ülkenin tamamının ABD’nin “stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının denetim altında tutulmasına yönelik” ulusal çıkarları ile örtüşen ülkeler olduğu dikkat çekici değil midir?
Bu proje ile 1916 yılında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması revize edilerek İslâm coğrafyasında din, mezhep ve ırk temeline dayanan çok sayıda devlet ortaya çıkarılacaktı ve böylece ABD’nin bölgedeki egemenliği daha da artacak, müttefiki olan İsrail’in karşısında güçlü herhangi bir devlet de bulunmayacaktı.
İlk adım 2004 ' de ABD’nin Georgia eyaletinde yapılan G-8 Zirvesi’nde atılıyor.
Zirvenin gündemi ise Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Türkiye “demokratik ortak sıfatıyla” hedef ülkeler ise “bölgesel ortak sıfatıyla” davet ediliyor.
Ana hedeflerde belirlenmiş;
O 23 ülkede istikrârı sağlamak,
İsrail ile Filistin arasındaki anlaşmazlığı çözmek ,
Teröre destek veren ülkelerle savaşmak,
Ortadoğu ülkelerinde demokratikleşmeye ve ekonomik gelişmeye katkıda bulunmak...
Dilde ne kadar anlamlı ve önemli, öyle değil mi?
Bakınız,
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rice, Dünya kamuoyuna BOP’un hedeflerini, Fas’tan Çin sınırına kadar 23 ülkenin yönetim biçimleriyle, siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi olarak sunuyor...
Nitekim, Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında,2010’lu yılların başında, ABD'nin öncülüğünde Arap coğrafyasında bir dizi hükümet karşıtı protesto, ayaklanmayı “Halk hareketi” ya da “özgürlük arayışı” gibi kavramlarla meşrulaştırıp, esasen özünde enerji kaynaklarının, coğrafi stratejinin ve rejim değişikliği projelerinin olduğunu herkesin bildiği,vakti saati gelince de;
Tarih, 17 Aralık 2010...
Tunus’ta, genç bir mühendis olan Muhammed Buazizi'nin kendini yakarak toplumsal bir tepki başlatmasının ardından sanki domino etkisiyle;Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Yemen, Bahreyn ve Ürdün gibi ülkeler de aynı dalgaya kapılınca adını "Arap Baharı " koydukları o süreç sonunda o devletleri parçaladılar...
İşte,
Bugünkü konumuz, Arap Baharı’nın en kanlı sahnelerinin yaşandığı, diğerlerinden farklı bir ülke: Libya...
Zira koskoca Afrika kıtasında, emperyal düzene kafa tutan bir devlet ve bir lider var: Muammer Kaddafi...
O,NATO’ya, ABD’ye, IMF’ye, Dünya Bankası’na, küresel medya tekellerine hep direnir. Mesela , Afrika Birliği’ için hem ortak para "Altın Dinar"'ı önermesi hem de ekonomik bağımsızlığını destekleyen bir sistem kurması, Batı’nın çıkarlarına ters düşünce başta Fransa olmak üzere Batı için ciddi bir tehdit olarak görülür ve karar alınır:Kaddafi düşürülmeli...
İşte,
2011’de Fransa öncülüğünde kurulan NATO koalisyonu, BM kararıyla! Halkı korumak bahanesiyle Kaddafi’yi düşürmek ve Libya'yı parçalamak için müdahaleye başlar.
Ve,
Binlerce sivil hayatını kaybeder,alt yapılar çöker, ülke kabile savaşlarına sürüklenir,IŞİD ve El-Kaide bağlantılı çeteler ise özgürlük savaşçısı! gibi Libya'ya yerleştirilir.
Bu arada,
Batı medyası, Kaddafi’yi şeytanlaştırmaya devam eder, Libya’daki her direniş “diktatörlük kalıntısı” olarak yaftalanır.
Gerçekte yaşanan mı?
Bir ülkenin, bir halkın, emperyal düzene kurban........
© Toplumsal
