Barış masasıymış
Dün Habur’da davul zurna ile karşılananlar, bugün başka bir başlıkla yine aklanmak isteniyor. Dün “açılım” diyerek ihanetin önünü açanlar, bugün "yeni anayasa" kılıfıyla aynı oyunu sahneye sürüyor.
Bu sürecin adı barış değil, unutturma sürecidir.
Milletin hafızasından, Çanakkale’yi, Sarıkamış’ı, Gabar’ı, Afrin’i, Pençe-Kilit’i silme çabasıdır.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, bu millet unutmuyor.
Tarihimizde öyle hikâyeler var ki;
İşte o hikâyelerden biri: Kınalı Ali'nin hikâyesi.
Yıl 1915’tir. Anadolu’nun dört bir yanından gençler Çanakkale’ye, vatan müdafaasına çağrılmıştır. Tokat Zileli bir delikanlı da gönüllü yazılır askere. Adı Ali’dir.
Komutan askerlere sırayla isimlerini ve memleketlerini sorar. Sıra Ali’ye gelir:
– Adın ne evladım?
– Ali.
– Nerelisin?
– Tokat, Zile’denim komutanım.
– Peki bu başındaki kına da neyin nesi?
Ali biraz utana sıkıla cevap verir:
– Bilmem komutanım, anam sürdü askere gelirken…
Komutan hafifçe tebessüm eder ama merak eder. Ali’nin alnındaki kına, hem gurur hem de meraktır artık. O günden sonra bölükte herkes ona "Kınalı Ali" der.
Başındaki kınayla kimi zaman alay edenler olur, ama Ali’nin cana yakınlığı, cesareti, temiz kalbi onu bir anda herkesin sevdiği bir asker yapar.
Bir gün Kınalı Ali ailesine mektup yazmak ister. Ama okuma yazması yoktur. Arkadaşları onun adına kalemi ellerine alır, Ali söyler, onlar yazar:
“Sevgili anne babacığım, ellerinizden öperim. Ben burada iyiyim, beni merak etmeyin. Kız........
© Toplumsal
