Yersizliğin Sessiz Direnişi
Modern insanın karşılaştığı en derin varoluşsal meselelerden biri, kendisini ait olmadığı bir yerde, ait olmayan bir rolün içinde bulmasıdır. Bu durum, yalnızca mekânsal ya da sosyal bir “uyumsuzluk” değildir; çok daha köklü bir biçimde, bireyin iç dünyası ile içinde bulunduğu yapı arasındaki çatışmayı yansıtır. Giderek daha standartlaşmış, ölçülebilir, performans odaklı hale gelen toplumsal düzenekler, bireyin anlam arayışını, değer üretme isteğini ve etik sezgilerini çoğu zaman dışarda bırakır.
Bu yabancılaşma, klasik anlamda yalnızca emek sürecine değil, bireyin tüm varoluşsal alanlarına yayılmış durumdadır. Bir yapının parçası olmak, o yapının değerleriyle özdeşleşmeyi gerektirir; ancak birçok durumda birey, bu özdeşleşmeyi kuramaz. Çünkü bulunduğu........
© Tigris Haber
