Yerel Demokrasi Üzerinde Sınıfsal Bir Vesayet
Bugünün kentlerinde giderek daha fazla hissedilen şey, yalnızca bir fiziki dönüşüm değil; aynı zamanda toplumsal olanın, siyasal olanın ve kamusal olanın büyük bir daralmaya maruz kalmasıdır. Artık kent, yalnızca içinde yaşanılan bir mekân değil; bir egemenlik alanıdır. Bu egemenliğin sahibi ise çoğunlukla sermaye sınıfı ile onunla iç içe geçmiş teknokratik ve seçkinci kadrolardır. Yerel yönetimlerden sivil toplum kuruluşlarına, kültürel yapılardan karar alma mekanizmalarına kadar her alanda, bu dar bir çevrenin kenti sahiplenme refleksiyle karşı karşıyayız.
Bu sahiplenme hali, derin bir sınıfsal kibirle iç içedir. Kenti kendi malı gibi gören bu zihniyet, emekçileri, orta sınıfı ve halkı kent yönetiminin asli özneleri olarak değil; eğitilmesi, yönlendirilmesi ve çoğu zaman dışlanması gereken gruplar olarak konumlandırır. Çünkü bu anlayışa göre bilgi ve vizyon yalnızca belirli bir zümreye aittir. Onlar bilir, onlar karar verir, onlar uygular. Halk ise bu süreçte ya “katılım süsü”nün parçası yapılır ya da tamamen yok sayılır.
Bu........
© Tigris Haber
