menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İktidarın doğası, meşruiyeti, yozlaşması ve kaçınılmaz sonu

9 21
27.03.2025

Tarih, iktidarı bırakmamakta direnenlerin, koltuğa sıkı sıkıya tutunanların ve o koltukla birlikte çökenlerin hikâyeleriyle doludur. Ancak iktidarı bırakmamak salt hırs ya da güç arzusu meselesi değildir; daha derinlerde, insan doğasına, korkulara, eksikliklere, kimlik krizlerine ve kolektif bilinçdışına kadar inen, karmaşık bir yapıdır. Bu yazıda, iktidarın kaynağından başlayarak, onun psikolojik ve toplumsal inşasını, yozlaşmasını ve nihayet kaçınılmaz çöküşünü felsefi ve post-Marksist perspektiften ele almak istiyorum.

Her şey iktidarın kaynağı ve meşruiyetiyle başlar. Thomas Hobbes’un Leviathan’ında, iktidar korkuya dayanır; birey, doğa hâlinin anarşisinden korunmak için güçlü bir otoriteye boyun eğer. Rousseau ise iktidarın kaynağını genel iradenin ifadesinde, halkın rızasında arar. Weber ise otoriteyi üç başlık altında toplar: geleneksel, karizmatik ve rasyonel-hukuki.

Ama iktidar yalnızca hukuki ve toplumsal normlarla meşruiyet kazanan bir pozisyon değildir. Michel Foucault’nun çarpıcı analizi, iktidarın toplumsal dokunun içine sinmiş, görünmez ama her an hissedilen bir ağ olduğunu gösterir. İktidar, bireylerin davranışlarından düşüncelerine kadar nüfuz eder ve gündelik hayatın olağan akışında yeniden üretilir. Bu yüzden meşruiyet, sadece başlangıçtaki onay değildir; sürekli yeniden üretilen bir kabullenme halidir.

Neden bırakılmaz iktidar? Bu sorunun cevabı psikolojinin derinliklerinde gizlidir. Jacques Lacan’a göre insanın en temel yapısal özelliği eksikliktir. Bu eksiklik, sürekli tatmin edilmesi gereken........

© Tigris Haber