menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gölyazı Bursa Tarihî ve Kültürel Sürekliliği

7 1
27.06.2025

Gölyazı Bursa Tarihî ve Kültürel Sürekliliği

Gölyazı, antik dönemdeki adıyla Apollonia ad Rhyndacum, Bursa iline bağlı Nilüfer ilçesi sınırlarında yer alan tarihî bir yerleşimdir. Coğrafi konumunu Apolyont (Uluabat) Gölü kıyısında alması ve antik Rhyndakos (bugünkü Mustafakemalpaşa) Nehri’ne yakınlığı, bölgeyi tarih boyunca hem ekonomik hem de stratejik açıdan değerli kılmıştır. Yerleşimin tarihi, MÖ 6. yüzyıla kadar uzanmakta olup, Mysia bölgesi sınırları içerisinde konumlanmaktadır. Antik çağlarda ''Apollonia ad Rhyndacum'' adıyla anılan bu yerleşim, adını ışık tanrısı Apollon’a ithafen almış ve Apollon’a adanmış tapınaklarıyla ün kazanmıştır.
Antik dönem boyunca Gölyazı, dinsel kimliğiyle öne çıkan bir kent olmuş; özellikle Helenistik ve Roma dönemlerinde, Apollon kültünün yaygınlığına bağlı olarak bölgede yoğun bir tapınak mimarisi ve heykeltraşlık faaliyeti gelişmiştir. Bu dönemden kalan lahitler, yazıtlar, mimari bloklar ve heykel parçaları, tapınak çevresinde gelişen yoğun bir kamusal yaşamın izlerini taşımaktadır. Roma döneminde Gölyazı bir polis statüsü kazanmış, ekonomik yapısı özellikle tarım, balıkçılık ve ticaret üzerinden şekillenmiştir. Aynı zamanda Roma’nın bölgesel ağı içinde imparatorluk kültünün taşıyıcısı hâline gelmiştir.

Bizans döneminde, Gölyazı’nın karakteri daha belirgin bir biçimde Hristiyanlık merkezli bir yapıya bürünmüştür. Hristiyanlığın resmî din olarak kabul edilmesiyle birlikte burada inşa edilen dini yapılar, kentin bir piskoposluk merkezi olabileceğini düşündürmektedir. Özellikle halk arasında ‘‘Zambaklı Kilise’’ olarak bilinen yapı, plan düzeni, duvar freskleri ve mimari elemanlarıyla erken Bizans dönemi ruhaniyetini ve estetiğini yansıtmaktadır. Aynı şekilde, bugün hâlâ görülebilir durumda olan Aziz Panteleimon Kilisesi, bu dinsel sürekliliğin önemli bir taşıyıcısıdır. Gölyazı, bu dönemde hem dinsel otoritenin hem de yerel üretimin bir arada bulunduğu istikrarlı bir yerleşim formuna kavuşmuştur.
Osmanlılar, bölgeye ilk kez 1302’de Bafeus Savaşı sonrası ulaşmış; daha sonra bölge, Kara Ali Bey tarafından fethedilmiştir. Osmanlı döneminde Gölyazı, farklı etnik ve dini kimliklerin bir arada yaşadığı çok kültürlü bir Osmanlı kasabasına dönüşmüştür. 16. yüzyıl tahrir defterlerinde, nüfusun büyük çoğunluğunu Rum Ortodoks toplulukların oluşturduğu; halkın ise balıkçılık, zeytincilik ve özellikle ipek böcekçiliği gibi faaliyetlerle geçimini sağladığı görülmektedir.


Lozan Antlaşması kapsamında gerçekleşen zorunlu göç sonucu, Gölyazı’daki Rum halk 1924 yılında Yunanistan’a göç etmiş; yerlerine Selanik, Kavala, Drama ve Girit’ten gelen Müslüman Türk göçmenler yerleştirilmiştir. Yeni gelen halk, kendilerine yabancı olan bu coğrafyada geçmişin izlerini dönüştürerek, çoğu zaman üzerine kendi hikâyelerini yazarak yaşam alanlarını yeniden tanımlamıştır.
Günümüzde Gölyazı, hem tarihsel sürekliliği hem de kültürel dönüşümü aynı anda barındıran bir bellek mekânı olarak öne çıkar. Nüfusu görece azdır; halk büyük ölçüde balıkçılık, zeytinyağı üretimi ve giderek artan kırsal turizm faaliyetleriyle geçimini sağlamaktadır. Özellikle kadınlar, yerel üretim, el sanatları ve kültür turizmi alanlarında aktif bir rol üstlenmektedir. Gölyazı’da mübadele belleği hâlâ canlıdır; yaşlı kuşaklar göç anlatılarını nesiller boyunca aktarmakta, yerel halk her yıl düzenlenen Mübadele Anma Günü etkinlikleriyle bu tarihsel travmanın kültürel izdüşümünü yaşatmaktadır.
Mimari olarak Gölyazı, üç ana katmanı bir arada taşır: antik dönem kalıntıları, Bizans yapıları ve Osmanlı–mübadele dönemi sivil mimarisi. Antik kentten kalan sur parçaları, Apollon Tapınağı izleri, lahitler ve yazıtlar, Gölyazı’nın Apollonia kimliğini günümüze taşıyan unsurlar olarak varlığını sürdürmektedir. Bizans döneminden kalan kiliseler, özellikle freskli duvarlarıyla dikkat çekerken; Osmanlı ve mübadele sonrası inşa edilen taş evler, cumbalı yapılar ve dar sokaklar, yerleşimin sosyomekânsal sürekliliğini açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca 750 yıllık Ağlayan Çınar, bölgenin doğal ve efsanevi belleğini taşıyan sembolik bir varlık olarak dikkat çeker.
Arkeolojik araştırmalar, bu çok katmanlı yapının bilimsel olarak belgelenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bursa Arkeoloji Müzesi ve Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen çalışmalar, bölgenin tarihsel dönemleri arasındaki geçişleri açığa çıkaran önemli veriler sunmuştur. Yüzey araştırmaları; Apollonia’nın kent planı, tapınak mimarisi, mezar tipolojisi ve yazıt kültürü üzerine disiplinlerarası yorumları mümkün kılmakta, özellikle nekropol alanları, antik inanç sistemlerine dair........

© tarihistan.org