menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Araçlar amaç, amaçlar araç olursa!

34 17
25.11.2025

Diğer

25 Kasım 2025

Belki de olan şu: “Barış” araçları amaçlaştırılırken, barış amacı da araçlaştırılıyor!

İktidarın, Meclis komisyonuna verdiği adla, gerçekten “Milli dayanışma, kardeşlik ve demokrasi” diye samimi bir hedefi varsa, yani “milli” de olsa dayanışma, kardeşlik ve demokrasi içten bir dert ve hedefse, bunu zaten kimse engelleyemez.

Fakat şu da var: Tam ne yaptığı, nereye vardığı bilinmeyen bir Meclis komisyonu, AİHM kararlarına rağmen içeride “Kürt partisi”nin liderleri, cezaevlerinde Gezi, ana muhalefet partisi belediyeleri, gazeteci, öğrenci, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” tutuklu ve mahkûmları varsa, seçilmişlerin yerinde kayyumlar oturuyorsa, kadınları, çocukları, LGBTi artı insanları kuşatan dayatmacılıklar azıyorsa… Bunları gören kimileri de “dayanışma, kardeşlik ve demokrasi” lafına tepeden tırnağa inanamaz.

Barış, dayanışma, kardeşlik, demokrasi gibi kavramların; iktidar ve elindeki devlet, yargı, kolluk, güvenlik tarafından darmadağın ve tarumar edilip “sözde”liğe indirildiği bir ülkede yaşıyorsanız, yazının girişindeki amaçlar ve araçlar konusunda da pekala şüpheye düşebilirsiniz.

Bunlarda gerçekten samimiyet varsa, Bahçeli’nin ilk çıkışından beri en azından; İmralı kadar, Silivri, Edirne ve diğer her yerdeki “barış, dayanışma, kardeşlik, demokrasi” adımlarını da izliyor olurduk.

İşte o zaman CHP de tam ofsayda düşerdi. Oysa şimdi en fazla “VAR”a gidersiniz! Orada da, Kürt sorunu, barış meselesi kadar dünya çapında antidemokratik şöhret yapmış bir iktidar ile yok etmek istediği muhalefeti de hayat tarzları, insanlar ve rakiplerini de görürsünüz.

Bunları da yıllarca “Kürt sorunu” ve “devlet sorunu”nda onca yazısı arşivlerde duran biri olarak yazıyorum. Şu “barış, dayanışma, kardeşlik, demokrasi” kavramlarını; “hukuk devleti, insan hakları” meselesini durmadan yazmışımdır.

CHP’nin “İmralı’ya gitmeme kararı”nın, Meclis’te ve her yerde, gerçekten bir süreç varsa, buna katılarak, katkı sunarak, seçmenini ikna ederek “yıkıcı” olmayabileceğini de düşünürüm. Ama kimse de bu kadar “kıymetli” adları olan ama adımları bir ileri bir geri olan bir süreci, tek başına “İmralı’ya geldin-gelmedin”e bağlamamalı.

“Kürt sorunu”nun yıllarca bir nefret, kin, kan sorunu olarak idrak edilmesinde “siyasi, milli, devletçi, nefretçi” taraf olan Devlet Bey’in, “Ya biz neyi yanlış düşünmüş, yanlış yapmıştık” diye tek bir özeleştiri yapmadan şimdi “barış öncüsü” olması da değersiz değildir elbette. Tarih sadece nefret ve şiddetle değil, bundan dönebilmekle de yazılır. Hele Meclis’teki, partideki parmak çocuklarınızı kolayca ikna etseniz bile, yıllarca “doldurduğunuz” seçmeninizi ikna edememe riski büyükse de.

Aynı şey tam tersi taraftan Öcalan için de geçerli olabilir. Onun da “parmak çocukları” var elbette. Ne derse, ne yaparsa doğru bulan; tartışmayan, tartışamayan. Ama oradaki “samimiyet”in........

© T24