menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sanat ve etik üzerine: Değerin çöküşü mü, yeni bir direniş alani mi?

15 2
25.11.2025

Diğer

25 Kasım 2025

Günümüzün neoliberal kültür endüstrisi içinde sanat giderek etik anlamını ve eleştirel gücünü yitiren bir meta formuna indirgeniyor. Dijitalleşmenin de güç kazandırdığı Neoliberal çağda sanat piyasanın dolaşım kurallarına tabi bir yatırım aracına dönüştü. Eserin değeri, artık estetik yoğunluğundan ya da düşünsel gücünden değil, piyasada yarattığı görünürlükten ölçülüyor. Bu durum, sanatın etik doğasına –yani hakikatle, özgürlükle, insan onuruyla kurduğu ilişkiye– derin bir darbe vuruyor.

İnsan varlığının her etkinliğinde olduğu gibi sanatın özünde de etik bir boyut vardır, çünkü sanatçı her üretiminde varoluşsal bir tavır alır. Bu tavır sanatın olma biçimi ve anlamsal içeriğiyle ilgili ilkeleri içerir. Bu tavır, yalnızca biçimsel bir yenilik arayışı değil, aynı zamanda sanatın neye tanıklık ettiğini ve neyi anlamaya çalıştığını belirleyen bir eylemdir. Sanat, tam da bu nedenle, hakikatle kurulan ilişkiyi görünür kılınma biçimidir. Dolayısıyla sanatın etik gücü toplumsal onaydan değil, sisteme rağmen kendi iç tutarlılığından beslenir.

Bugün sanat daha fazla beğeni ekonomisinin bir uzantısı haline geldi. Sergiler, bienaller, ödüller, fonlar… Sanatçı artık ne söylediğiyle değil, nasıl paketlendiğiyle değerlendiriliyor. Bu, sanatın kendi değerleriyle değil, imajla tanımlandığı bir çağın etik çöküşüdür. Belki de sanatın bugün en radikal tutumu, piyasanın ritmine uymamaktır. Görünürlüğün yerine derinliği, hızın yerine yoğunluğu, taklidin yerine hakikati koymak… Sanat, ancak bu etik gerilim içinde yeniden “özgür” olabilir. Tam da burada şu soruyu sorabiliriz: “Etik sanatın neresinde?”

Sanatın kendisi bir eylem biçimidir ama bu eylemin yönü ve anlamı, sanatçının etik duruşuyla belirlenir. Etik, sanatın dışından ona dayatılan bir kural değil, bizzat sanatın iç dinamiğinde gizli olan bir sorudur. Bir sanat yapıtı, yalnızca estetik bir form değil (hatta bazen estetik bir form bile değil) aynı zamanda bir tutumdur; dünyaya, insana ve dayatılan gerçekliğe karşı alınmış bir pozisyondur. Bugün sanatın bu etik yönü giderek silikleşiyor. Çünkü çağımızda sanat neredeyse bütünüyle piyasa mantığının içinde yeniden tanımlanıyor. Neoliberal sistem, sanatı bir “yaratıcı endüstri”ye dönüştürürken, sanatçıyı da bir marka kimliğine indirgiyor. Artık sanatın değeri, etik bir sorgudan değil, görünürlük ekonomisinden türetiliyor. Ve görünürlük, ne yazık ki, hakikatin en sessiz düşmanıdır. Bir zamanlar sanat aklın ve vicdanın yankısıydı – şimdi ise sessizliğin parıltılı dekoru olma tehlikesiyle karşı karşıya. Etik, sanatın kalbinde değil, çoğu zaman onun vitrininin dışında kalıyor. Oysa sorulması gereken şey, tam da........

© T24