menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Harf Devrimi'nin önemi ve mucizesi

24 1
31.03.2025

Diğer

31 Mart 2025

Arap Alfabesi'nin, aşağıda değinileceği üzere, Arapça sevdasının hukukta yarattığı düş kırıklıklarını, çarpıklıklarını mesleğim boyunca sürekli yaşamışımdır.

Nitekim Yargıtay aşamasında yaşadığım çok çarpıcı örneklerden biri aşağıdadır.

1926/765 sayılı Eski TCY’nin kamu görevlisinin önünde (huzurunda) ve görevinden dolayı (m. 266) ya da görevi sırasında (m. 267) hakaret eylemleri iki ayrı suç olarak düzenlenmişti.

Her iki suçun ortak ağırlaştırılmış biçimi ise, TCY’nin 269’uncu maddede yer almıştı.

Bu son maddeye ve bu doğrultuda gelişen Yargıtay’ın görüşlerine göre, hakaret, “cebir ve şiddet (yaralama) ve tehdit” kullanılarak işlenmişse verilecek ceza artırılacak, ancak cezayı artırıcı nitelikteki bu maddede “ve” bağlacı kullanıldığı için üç eylemin -yani sövme, şiddet ve tehdit eylemlerinin- bir arada gerçekleşmesi aranacak; kısaca yargılanan sanık, sövecek ve tehdit edecek, bir de şiddet kullanacak, yani bugün kullanılan terime göre kamu görevlisini yaralayacaktı. Bu eylemlerden birini yapmadığı takdirde, söz gelimi, fail sövme ve tehditle yetinirse, ortak artırıcı nedeni düzenleyen yasanın 269’uncu maddesinde “ve” bağlacı kullanıldığı için, hakkında bu madde uygulanamayacak, ancak kamu görevlisine karşı sövme ve tehdit olmak üzere fail, 2 ayrı suçu işlemiş olacaktı.

Bunun sonucu ise şu idi: Ancak 3 eylem birlikte işlendiği takdirde, TC Yasası’nın 266 ya da 267’nci maddelere göre verilen ceza, 269’uncu maddeye göre artırılacaktı.

Bu anlayışın ulaştığı çarpık, düşündürücü ve şaşırtıcı sonuç ise, insanları başkaldırtacak boyutta çok şaşırtıcıydı: Eğer sanık, hakaret ve tehdit gibi 2 ayrı suç işlemişse, kendisine verilen cezaların toplamının, 3 ayrı suç; yani hakaret, tehdit ve yaralama suçları için verilen ağırlaştırılmış tek cezadan daha ağır olması.

Bu akıl almaz, gülünç ve çarpık çelişkiye yol açan olay ise, elbette yasanın 269’uncu maddesinde kullanılan “ve” bağlacıydı.

Oysa kaynak yasada yer alan 269’uncu maddenin karşılığı olan maddede “ve” değil, “ya da” (veya) bağlacına yer verilmişti. Dolayısıyla suç işlemeyi kışkırtan bu çarpık duruma son vermenin yolu, aslında çok kolaydı. Zira bunun için kaynak yasaya ve “düzeltici yorum”a başvurmak, “ve” bağlacının yerine “ya da” bağlacını geçirmek yeterliydi.

Dolayısıyla başkanlığını yürüttüğüm Dördüncü Ceza Dairesi, bu yolda birkaç karar verdi.

Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK), bilinen “yerleşik (müstakar) kararlara göre” gerekçesiyle eski görüşünde uzun süre direndi ve görev yaptığım dairenin düzeltici yorumla ulaştığı görüşe katılmadı.

CGK’nın bu akla ve mantığa aykırı yaklaşımı ve ulaştığı sonuç üzerine Yargıtay’ın kitaplığında var olan 1926/765 sayılı Eski TCY’nin Harf Devrimi öncesi 1926 yılında Resmî Gazete'de Arap Alfabesi'yle yayımlanan ilk metin bulunmuş, Türk dilinin arınmasını ve zenginleşmesini sağlamak için Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu'nun eski genel yazmanı, ünlü dilcimiz merhum Ömer Asım Aksoy’a gönderilmiş; Aksoy, Arapça alfabede 3 tür “vav” (v harfi) bulunduğunu; eski TCY’nin Arapça Alfabe'yle kaleme alınan 269’uncu maddesinde geçen “vav”ın “ve” değil, “ya da” (veya) olarak anlaşılıp yazıya dökülmesi gerekirken yasa metninin Arap Alfabesi'nden Latin Alfabesi'ne dönüştürülmesi sırasında bunun yanlış olarak “ve” biçiminde yazılmış olduğunu belirlemiş; aynı görüşü edebiyat araştırmalarıyla tanınan yazarlarımızdan merhum Hikmet İlaydın da paylaşmıştı.

İşte toplanan bu bilgilerin ışığında Arap harfleriyle yazılan metne göre Yargıtay CGK, görüşünü değiştirmiş, ancak böylelikle doğru uygulamaya başlanabilmiştir.

Arap harfleriyle yürürlüğe giren bu metni Latin harflerine dönüştürerek kaleme alanlar, elbette Arap alfabesini çok iyi bilen uzman insanlardı. Bu uzmanlıklarına........

© T24