“Bilim başka, uygulama başka” sahte duvarı kesinlikle aşılmalı-II
Diğer
06 Eylül 2025
Hukuk ve hukuk bilimi, kuramı, elbette hukukun olanaklı geçerlilik nedenlerini tartışan ve bunların açıklamalarını araştıran değer biçici (normatif) bir bilimdir ve ahlak felsefesiyle yakından ilişkilidir. Ancak unutulmamalıdır ki hukuk, botanik, tıp vb. gibi saklı doğal yasaları, olgulara dayanan gerçekleri arayan bir bilim değil, insan düşüncesinin yarattığı bir kültür bilimidir. Dolayısıyla hukuk, dizgeli (sistemli) bir bilgiye ve kavramlardan oluşan kendine özgü bir dile, terimlere; içeriğe ve kaynaklara sahiptir.
Öte yandan hukuk, aynı zamanda bir tekniktir de. Nitekim olgusal doğrulardan yola çıkar, bunları sınıflandırarak ve nitelendirerek çeşitli kesimlere ayırır.
Bütün bunların dışında hukuk, belli amaçları gerçekleştirmeye yönelen bir sanattır da. Çünkü hukuk, kendi yararlarını gerçekleştirmek isteyen hak arayıcısına yol gösteren kişinin etkinliği; yargılama sonunda hüküm kuran yargıcın sanatıdır.
İşte böyle bir bilim dalı olan hukukun düzgü ve kavramlarının hiçbiri bir çırpıda yaratılmamıştır. Bunların her biri, insanlığın uzun serüvenlerinin ürünüdür; işlevleri ve amaçları, toplumda barış ve güven(liğ)i sağlamaktır. Bu işlevleri ve amaçlarla da hukuk düzeni ve bütünlüğü içinde özgün, özerk, kendisine yeten ve devletin egemenliğini yansıtan bir düzendir. Bu yüzden hukuk, asla rastgele sıralanmış bir düzgüler dizisi değil, toplumsal olguları, insan kültürünün yarattığı vazgeçilemez etik değerler ışığında düzenleyen en görkemli düzgüler dizgesi, bileşkesi, bütünü ve görkemli bir ürünüdür. Dolayısıyla “Etik boyuttan yoksun bir hukuk, yalnızca devletin kendi çıkarlarını haklı kılma çabasının ürünüdür.” (Emmanuel Levinas).
Bütün bu nedenlerle hukuk, Goethe’nin Faust’ta vurguladığı üzere, “insanla birlikte doğmuştur.” (Rüthers, Bernd / Fischer, Christian / Birk, Axel, [Doğan, İlyas / Aldudak, Rukiye / Eyman, Aydın], Hukuk Teorisi, Ankara, 2020, n. 45).
Ayrıca belirtmek gerekir ki, bilimsel sorunlara yaklaşım yöntemini ve sınırlarını çizen ve doğru kavramsal / kuramsal çerçeve anlamına gelen hukukun devrimci ve ortak paydasına, yani paradigmasına ulaşabilmek için bu bütünün üzerine duyarlı biçimde eğilmek gerekir.
Bu açıklamaların ürünü olarak ortaya çıkan sonuçlar ise aşağıdadır:
Birinci olarak, hukuk; yapay olguları inceleyen ve tekil yargılar üreten kültür bilimlerinin değerler bağlamında olması gereken davranışlarla ilgili “düzgü bilgileri” alanında yer almaktadır. Bu doğrultuda, sözgelimi, suç hukukunun konusu olan suç, her şeyden önce insanlar arası ilişkilerde ortaya çıkan bir “yapay olgu”dur (artefakta). Dolayısıyla hukuk biliminin dünyasında doğal olgular gibi nicelik açısından genel yasa koyan (nomotetik), doğa adına “açıklayan,” zorlayan (apodiktik) bir durum söz konusu değildir. Bu nedenlerle deney ve gözleme yaslanan doğa bilimlerinde, sıklıkla belirtildiği üzere, hukukta bugünden / önceden kesin yargıları dile getirme, söyleme (prédiction) ve önceden bilip tanı koyma (prognostic) olanağı bulunmamaktadır.
İkinci olarak da, her eylem, dolayısıyla her suç eylemi, toplum yaşamında ortaya çıkan bir tür “yapay olgu” olduğuna göre, olsa olsa bir kez olan ve........
© T24
