menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Vaşington’da müttefik değil müşteri olmak

26 10
26.09.2025

Diğer

26 Eylül 2025

Donald Trump ve Recep Tayyip Erdoğan

Dünya artan ivmeyle değişiyor. Hatta değişmiyor bir çağ sonu dönemi, belki bir kökten alt-üst oluş yaşıyor. Baskın anlatı bu yönde. Bizim buradan bakışla ve özellikle çeyrek yüzyıla varan Erdoğan iktidarında Türkiye’nin dış politikası aynı mı kalsın, kalmalı? Kabaca, ama iktidar ve muhalefet cenahından bize, CHP’ye yöneltilen soru da bu.

Dış politika üzerine söz söylenecekse gözlerin 360 derece ufuk çizgisinde olması ancak ayaklarınsa mutlaka sıkı sıkı Ankara’ya basması gerektiğini söyleyegeldim. Maksat dünyanın ahval ve gidişatı üzerine en derinlikli çözümlemeyi yapmak, en çarpıcı, akılda kalıcı cümleleri kurmak değil. Maksat yedi düvele nizam vermeye kalkmak da değil. Maksat Cumhuriyetin çıkarlarını kısıtlı kaynaklar en etkin biçimde kullanılarak ve kamu yararını gözeterek korumak.

Her yıl yapılan ve geçtiğimiz haftaki gibi haber değeri taşıyan gelişmelere de nadiren de olsa sahne olabilen BM Genel Kurulu bu tür iddia ve sorular üzerine akıl yürütmek için uygun bir zemin sağlıyor. Öyleyse, önce kısaca BM’de yaşananları ve peşine gerçekleşen Erdoğan’ın Vaşington ziyaretinin içeriğini birlikte gözden geçirelim.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron Filistin’i tanırken hakikaten etkileyici ve dengeli bir konuşma yaptı. İçerik açısından da uluslararası barış gücü, yeniden inşa ve özellikle Filistin devletinin egemenliği boyutlarıyla da ortaya “altı dolu” bir iddia koyabildi. Buna karşılık konferans salonunun ortasındaki fil boş duran ABD koltuklarıydı. Ramallah’ta da BM’den gelen tanınma haberini ancak birkaç yüz kişinin sokağa çıkmasıyla kutlanmaya değer bulundu.

Bizim açımızdan ise, aslında “mevzu” Dolmabahçe’de boğazın ışıltılı sularına bakılarak önceden tatlıya bağlanmıştı. Öyle ki, mahdum Trump’la mütecessis nazarlardan uzak yapılan o baş başa görüşme sonrasında ortada “ikili gündem” kalmamıştı. Yahut ne olumlu ne olumsuz gündeme herhangi bir ihtiyaç kalmıştı. Geriye kalan ne varsa dekora ve koreografiye dairdi.

O boşluğu da New York’ta zamanlaması BM Genel Kurulu’na Concordia Zirvesi’nde (kağıt üzerinde Ankara’da mukim) ABD Büyükelçisi Barrack düvel-i muazzama için doldurdu: Erdoğan’ın ihtiyacı meşruiyetti ve ihtiyaç olunan meşruiyet bizzat ABD Başkanı Trump tarafından ona bahşedilecekti. Blair House’ta konaklama, Beyaz Ev’de öğle yemeği derken maksat hasıl oldu.

Ağızdan dolma bir süreç yaklaşımı benimsendi. Önce 150 milyar dolara yaklaşacak 300 uçaklık Boeing siparişi, 50 milyar dolarlık BOTAŞ’ın ABD’den sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alım anlaşması ve piyasada dolaşan ancak yalanlanmayan yaygın söylentiye göre üzerine eklenen nadir toprak elementleri peşkeşi Trump’ın ayaklarının dibine sunulan armağanlar oldu.

Karşı taraf, yani Trump, herhalde önceden istediğini aldığı ve isteneni de verdiği zannıyla ve egemenlere özgü rahatlıkla, aslında hafiften diplomatik bir çam devirdi. Beyaz Saray’da 2019’dan bu yana (ki o görüşme de halen Trump Oteli’nde sergilenen mahut “ahmak........

© T24