menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Üzüntüden zevk alma yöntemleri

22 29
27.04.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

27 Nisan 2025

Siz de herkes gibi mutlu olmak isteyen ama olmamak için elinizden geleni yapanlardan mısınız? Acaba üzüntü bir çeşit mutluluk ya da zevk kaynağı olabilir mi?

Uzun yıllar önce rahmetli annem ve yengem sinemada bir Türk filmi izledikten sonra eve dönmüşlerdi. Ben de film nasıldı diye sormuştum. Annem "Çok güzeldi. Bir ağladık, bir ağladık!" demiş, yengem de "Ben bildiğimden yanıma ekstra mendil almıştım" diye eklemişti.

İşte o an diğer insanların benim gibi olmadıkları gerçeği kafama dank etmişti.

Bir insan ağlamaktan keyif alıyorsa bunun sosyal, psikolojik ve kültürel nedenleri vardır. Bizim millet özellikle dertli müzikten hoşlanır.

Dertli müzik deyince aklıma ilk gelen şarkı acı dolu ve gözyaşı damlayan Makber'dir. Yine uzun yıllar önce, 70'li yıllarda İzmir Karşıyaka'da bir mekanda birkaç akademisyen arkadaşla bir şeyler yiyip içiyorduk. Sonradan büyükelçi olan sevgili Ertuğrul Apakan ve genç yaşta kaybettiğimiz sevgili Sadık Acar oradaydı.

Birdenbire o günlerde sık sık başımıza gelen bir şey oldu ve elektrikler kesildi. Kısa bir sessizlikten sonra masanın birinden yanık bir ses patladı, "Her yer karanlık... Pür nur o mevki!". Hepimiz o yetenekli amatörün söylediği Makber'i huşu içinde dinledik. Şarkı aralarında sadece ortadaki havuzun fıskiyesinin şırıltısı duyuluyordu.

Tecrübeli garsonlar şarkı bitene kadar mum ya da lamba yakmadılar. Anlaşılan neredeyse her gece başlarına gelen elektrik kesilmesi sıkıntısını keyifli bir rutin haline getirmişlerdi. O spontane ve sihirli anı hiç unutamam.

Ünlü şair Abdülhak Hamit dokunaklı Makber'i genç yaşta kaybettiği eşi için yazmış. Sizin için bu klasik şarkıyı unutulmaz sanatçı Hamiyet Yüceses'ten seçtim.

Ben yeni yetmeyken büyükler Hamiyet mi yoksa Safiye mi daha acıklı ve yakıcı şakır, içimizi daha fazla ezer muhabbeti yaparlardı. Sohbet her zaman kıs kıs gülen birinin Atatürk'ün Safiye Ayla'yı gözleri görmesin diye bir perde arkasından dinlediği iddiasıyla devam ederdi.

Ben şahsen Hamiyet'çi kamptaydım. Ama hala idolüm ve rol modelim Atatürk'ün Safiye Ayla'ya karşı böyle bir hareket yapabileceğine inanmıyorum. Zaten her şeyi bilen Google amcam da bu iddiaya asılsız bir dedikodu diyor.

Atatürk kadınlara karşı çok saygılıydı. Rahmetli annemin en övündüğü şeylerden biri lise son sınıftayken Çankaya köşkünde düzenlenen baloların birinde Atatürk'le dans etmekti. Atatürk anneme "Buraya kiminle geldiniz?" diye sormuş. Annem de sonradan CHP Ankara İl Başkanı ve Devlet Bakanı olan rahmetli dayım İbrahim Saffet Omay'ı başıyla göstererek "Ağabeyimle geldim Gazi Hazretleri" demiş.

Dayım orada olmasaydı belki de siz bu yazıyı başka bir platformda okuyor olacaktınız.

Bazen öyle anlar olur ki bir yağmur damlasının cama vuruşunu izlerken, eski bir şarkıyı dinlerken veya sararmış eski bir fotoğrafa bakarken içimize derin bir hüzün çöker. Bu hüzün acı verici olduğu kadar bir o kadar da tatlı gelebilir.

Üzüntünün niçin bize bazen iyi hissettirdiği, melankolinin nasıl olup da bir çeşit keyfe dönüşebildiği bence araştırılması gereken ilginç sorulardır.

Üzüntü yüzyıllardır sanatın, şiirin ve müziğin en büyük ilham kaynaklarından biri olmuştur. Shakespeare’in trajedileri, Fuzuli’nin aşk acısı dolu dizeleri, Makber gibi şarkılar bize hüznün insanı derinleştirdiği mesajını verir.

Üzüntüyü bir duygu olarak kabullenmek onu bastırmaya çalışmaktan çok daha özgürleştirici olabilir. Çünkü melankoli insana kendisini gerçek hissettirir.

Mutluluk bazen yüzeysel bir maske olabilir. Oysa hüzün dürüst bir aynadır.

Hayat inişleri ve çıkışlarıyla bir bütündür. Sevincin olduğu yerde üzüntü, başarının ardında hayal kırıklığı da vardır. Peki olumsuz gibi görünen üzüntü gerçekten yalnızca yıkıcı mıdır? Yoksa üzüntüden zevk almak ve ondan yararlanmak da mümkün müdür?

Özellikle edebiyat, sinema ve müzik gibi alanlarda insanların hüzünlü hikayelere duyduğu ilgi bu duygunun da kendine özgü bir çekiciliği olduğunu gösterir.

Ağlatan bir film ya da melankolik bir şarkı kişiyi duygusal olarak sarıp sarmaladığında bir tür arınma hissi yaratabilir. Bu Aristoteles’in Katarsis kavramıyla açıklanır. İnsanlar trajik sanat eserleri aracılığıyla yoğun duygular yaşar ve sonrasında bir içsel temizlik hisseder.

Ağlamak içimizde biriken duyguları boşaltır ve bizi arındırır. Gözyaşları bir fırtınadan sonra gökyüzünün açılması gibi ruhu temizler.

Üzüntüyü yaşamak bize onunla başa çıkmayı öğretir ve bizi güçlendirir. Derler ki seni öldürmeyen her şey seni daha da güçlendirir.

Dertler insanı olgunlaştıran gizli öğretmendirler.

Melankoli kimi zaman bir içe dönüş fırsatı sunar. Kendimizle baş başa kalmak, düşüncelerimizi derinleştirmek ve hayatı sorgulamak üzüntüyü bir keşif yolculuğuna dönüştürür.

Geçmişe dair özlem mi duyuyorsunuz? Nostalji ya da eski anıları hatırlamak bazen acıtır ama aynı zamanda değerlidir. Üzüntü geçmiş hakkındaki........

© T24