menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bütçe

26 1
25.10.2025

Diğer

25 Ekim 2025

Plan Bütçe Komisyonu

Bu hafta bütçe görüşmeleri başladı.

Bütçe, içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal durumu aksettiren bir “sayılar” topluluğu sadece…

Nereden bakarsanız, epeyce yıkık durumumuzu aksettiriyor. Hatta görebilenlere bu durumun devam edeceğini de söylüyor.

Ben bu noktaya nasıl gelindiğini biraz daha tarihî perspektif içinde, epeyce gerilere giderek değerlendirmek istiyorum. Çok uzarsa, haftaya devam ederiz...

Sadece sayılara bakarak, bir şeyler söylemek ekonomistlerin işi. Benim gibi, hayatı genel de “bilimsel değerlendirmeler”, uygulamalarda ise “endüstride, ve tarımda üretim, imalat ” ile geçmiş birisi için “sebepler” önemli. Bunları değerlendireceğim.

Eskiden TBMM’nin, yani milletin, ülkeyi kanun yaparak ve yöneticileri (Bakanlar Kurulu, hükümet) atayarak ve sonunda atanmış olan bu siyasilerin partilerinin “yönetim felsefelerine” ve ülkemiz, görenek, kural ve kanunlarına uygun olarak yaptıkları, bir nevi politik uygulamanın (Policy Implementation) kuruşlandırılmış hali olan bütçeyi görüşür, oylar, kabul veya reddeder. Böylece en baştan itibaren, millet kimin, neyi, nasıl, kaça yapacağını bilirdi…

İnsanlık tarihi incelendiğinde, “üretim” fonksiyonun tarımsal üretim ile başladığı görülür.

Yaklaşık 12 bin yıl öncesinden başlayarak, insanlar yabani bitkileri, ‘evcilleştirme’ adı da verilen bir süreçle, değiştirecek şekilde yetiştirmeye başladılar. Bitkileri yetiştirirken çevrelerini de değiştirdiler. Görünüşte, “tarımsal üretim” olarak bildiğimiz bu faaliyetler, aynı zamanda şehirleşmeye yönelik sosyo-kültürel birer dönüşümdü.

Bitkilerin daha bol yetişmesi için alet kullanılmaya başlaması ile de “alet, vasıta üretimi” başlamış oldu.

Bu gelişmeler sonunda, şehirleşme ile birlikte “yönetim” diye bir fenomen kendiliğinden yaratılmış oldu. Bu da insanlığa “kişisel mülkiyet” olgusuna getirdi.

Mülkiyet, sonunda (tabii olarak) “yönetene” ait olmaya başladı, (muhtemelen) klanın en kuvvetlisi öncü, yani yöneten oldu.

Buradan hareketle, tarihsel gelişim içinde reis, ağa, baş rahip, başkan, kağan, hakan, han, emir, padişah, dük, baron, kont, kral, imparator, prens gibi çeşitli adlar aldılar. En baştan itibaren ise bütün bu “yönetici kişiliklerde” en başta gelen diğerlerinden farklılık, “tanrısal güç” yani özet bir ifade ile “dini siyasete alet etmek’” olmuştur.

Mısır ve Mezopotamya gibi eski uygarlıklarda toprak öncelikle monarşiye veya tanrılara aitti ve bireyler sınırlı haklara sahipti. Monarşi Yunanca “tek şef” anlamına gelen “monos archos” kelimelerinden türemiştir. Tek adamlarda tarihten gelen bir “tanrı temsilciliği” de görülür... Bu kişinin daha da anlaşılmaz güçlere, meziyetlere sahip olduğunu, kısaca “en farklı” olduğunu göstermek, vurgulamak için kullanıldı.

Bu fenomen;........

© T24