menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Adrese teslim garantili tez hizmeti ve sahte diploma tsunamisi

26 1
03.08.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

03 Ağustos 2025

Aşağıdaki yazı, 1 Aralık 2019'da yayınlanmış olup nasıl bir girdabın içine sürükleniyor olduğumuzun habercisi gibi. Bu nedenle yazının bir cümlesine bile dokunmadan tümünü ilginize sunuyorum.

Türkiye'nin küresel ölçekte rekabet edebilecek, katma değeri yüksek teknik ürün oluşturma, yeni ürün ve süreç tasarımı ile teknoloji geliştirme alanlarında hedeflediği başarıya ulaşamaması büyük hayal kırıklığı yaratıyor.

Tartışmalar, "nasıl yüksek teknolojiye sahip olabiliriz?" sorusuna odaklanmış durumda.

Popüler deyimiyle, nasıl milli marka yaratabiliriz?

Çeşitli çözümler mümkün: Satın alır ve onun üzerinden ilerlersiniz; yap-işlet-devret modeli başka bir seçenek. Ya da kendiniz üretirsiniz. Bu yaklaşımlar geçmişte de uzun uzadıya tartışıldı, görüldü ki ilk iki seçenek sorunu çözmüyor.

Küresel anlamda teknoloji üretmenin yolu Ar-Ge'den geçmekte; adı üzerinde "Araştırma ve Geliştirme".

İşin en zor tarafı ise "araştırma"; burada araştırma ile kastedilen bilimsel araştırmalar.

Günümüzde Ar-Ge, küresel rekabet ve pazar gereksinimleri tarafından tetiklense de, onun lokomotif gücü ve temel besin kaynağı tartışmasız bilimsel çalışmalardır. Bu çalışmaların çıktısı da bilimsel yayınlar.

Dünya genelinde, teknolojik olarak önde olan ülkelerin bilimsel yayınlarda da aynı sıralamayı koruduğu görülüyor. Bu alanda Çin, 426 bin ve ABD, 409 bin makale ile açık ara önde iki ülke. Sırasıyla Almanya, Japonya, Güney Kore gibi Ar-Ge üretimine büyük yatırımlar yapan ülkeler, bilimsel ve teknik makale sayısında da ilk 10’da yer alıyorlar.

Peki, bizde durum nedir? Bilimsel faaliyetler ve bilimsel çıktılarımız ne durumda?

Önce bilimin adresini belirlemeliyiz. Yanıt belli "üniversiteler".

Türkiye'de 200'ü aşkın üniversite bulunuyor, bunların 73'ü Vakıf Üniversitesi.

Birkaç........

© T24