menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Menüde ‘yerel’ olmak

28 1
06.09.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

06 Eylül 2025

Viyana’nın merkezinde, mimarisiyle olduğu kadar gastronomik iddiasıyla da dikkat çeken Haas Haus’un cam cepheli restoranında bir masaya oturduğunuzda, karşınıza çıkan tabak yalnızca lezzetli bir öğün değil, aynı zamanda kültürlerarası bir diyalogdur. Menüde bir yanda Anadolu’dan firik pilavı eşliğinde servis edilen kuzu kol, taş fırından çıkan döner; diğer yanda narin Japon tatları, Tay usulü deniz mahsulleri ve klasik Avusturya mutfağının rafine yorumları… Bu çeşitlilik, sadece çok kültürlü damak zevkine değil, aynı zamanda yerelin küresel sahnede ne kadar gururla sunulabileceğine dair etkileyici bir örnektir. Yerel olmak, sadece kökleri korumak değil, onları çağdaş bir bağlamda yeniden yorumlayabilmek demektir.

Günümüzde restoranlar, ister fine dining olsun ister mütevazı bir lokanta, menülerine yerel malzemeleri ve onların hikâyelerini katmanın stratejik önemini yeniden keşfediyor. Özellikle Anadolu mutfağı gibi zengin bir mirasa sahip ülkelerde, yerel ürünleri gururla sunmak hem müşteriye benzersiz bir deneyim sunuyor hem de işletmeye karakter kazandırıyor. Peki neden “yerel” bu kadar değerli hale geldi? Gelin, gastronominin farklı segmentlerinde yerelliğin algısını ve getirisini birlikte inceleyelim.

Bir restoran menüsünde yerel kaynaklı ürünlere yer vermek, artık yalnızca bir mutfak tercihi değil, aynı zamanda stratejik bir marka hamlesidir. Fine dining segmentinde dünya çapında ün kazanmış pek çok restoran, başarısını büyük ölçüde yerel malzemelere borçlu. Örneğin, Danimarka’daki ünlü Noma, sadece kendi coğrafyasının malzemelerini kullanarak “Nordik mutfak” kavramını dünyaya duyurdu ve bölgesel ürünlere odaklanarak üç Michelin yıldızı ve “Dünyanın En İyi Restoranı” unvanlarını defalarca kazandı. Casual restoranlar ve kafeler de menülerinde yöresel tatlara yer vererek bulundukları bölgenin ruhunu yansıtıyor. Günlük bir kafede Balıkesir’in höşmerimiyle yapılan bir tatlı görmek ya da bir esnaf lokantasında Kastamonu’nun siyez bulguruyla pişmiş bir pilav bulmak, müşteride aidiyet ve samimiyet duygusu uyandırıyor.

Otel restoranları ise bu trende ayrı bir pencereden bakıyor. Seyahat eden konuklar, gittikleri yerde yerel mutfağı deneyimlemek istiyor. American Express’in 2023 Küresel Seyahat Trendleri raporuna göre gezginlerin yüzde 81’i seyahat ederken en çok yerel yemekleri tatmayı heyecanla bekliyor . Bu nedenle uluslararası otel zincirleri bile artık her destinasyonda, o yöreye özgü lezzetleri menülerine eklemeye özen gösteriyor. İstanbul’daki bir otelin kahvaltısında Antakya’nın zahter salatasını sunmak veya Kapadokya’daki bir butik otelin akşam menüsünde Orta Anadolu’dan lezzetleri bulundurmak, misafir memnuniyetini ve otelin özgünlüğünü artırıyor. Nitekim araştırmalar da tüketicilerin b’sinin, menüsünde yerel kaynaklı malzemeler sunan restoranları özellikle tercih ettiğini ortaya koyuyor . Müşteri algısında “yerel” ibaresi tazelik, doğallık ve güven çağrıştırıyor; yerel ürünler genellikle daha taze, doğal, sağlıklı ve güvenilir kabul ediliyor . Bu algı, restoranların yerel vurgusunu bir pazarlama avantajına dönüştürüyor.

Elbette yerel malzeme kullanımı sadece müşteri çekmekle kalmıyor, aynı zamanda işletmenin rakiplerinden ayrışmasını sağlıyor. Özellikle ürün çeşitliliğinin arttığı dönemlerde menünüzde “Yöresel Ürünler” sunduğunuzu belirtmek, yeni müşteriler çekmek için etkili ve maliyetsiz bir yol olabiliyor . Üstelik yerel üreticilerle çalışmanın getirisi çift yönlü: Hem tedarik zincirinde güven ve sürdürülebilirlik sağlanıyor hem de o üreticiler ve çevreleri restoranınızın doğal elçileri haline geliyor memnun kalan yerel üretici, kendi müşterilerine sizin restoranınızı tavsiye ediyor . Sonuçta, yerelden güç alan bir mutfak yaklaşımı müşteri sadakatini de artırıyor; işletmenizin yöresel gıda ekosistemine destek verdiğini bilen müşteriler, bu tutumu takdir ederek tekrar tekrar sizi tercih edebiliyor . Bu tarz müşteriye değer katan yaklaşımlar, fiyatlandırmada da size esneklik tanır: Misafir, tabağındaki ürünün hikâyesini ve kalitesini bildiğinde, ona biraz daha yüksek bir bedel ödemeyi değer olarak görüyor .

Yerel malzemeleri kullanmanın bir diğer boyutu da bu malzemelerin ardındaki kültürel mirası modern sunum ve tekniklerle tekrar canlandırmaktır. Anadolu’nun dört bir yanı, asırlık tarifler ve ürünlerle dolu. Ancak bugün bu lezzetleri dünyaya tanıtmanın yolu, onların özünü koruyup çağdaş bir yorumla sunmaktan geçiyor. Türkiye’nin önde gelen şeflerinden Mehmet Gürs’ün İstanbul’daki Mikla restoranında başlattığı “Yeni Anadolu Mutfağı” hareketi buna güzel bir örnek. Mikla’nın menüsündeki yemekler Anadolu’nun dört bir yanından tedarik edilen malzemelerle hazırlanıyor; bu, geleneksel tariflerin birebir uygulanması demek değil elbette. Tam aksine, bu tariflerin özü alınıp modern bir dokunuşla yeniden tasarlanıyor. Siyez buğdayı, Kars gravyeri peyniri, Ege’nin yabani otları gibi neredeyse unutulmaya yüz tutmuş malzemeler, Mikla’da rafine bir sunumla adeta yeniden hayat buluyor . Gürs’ün yaklaşımı, “Sadece yemek pişirmiyoruz; hikâye anlatıyoruz” sözünde özetleniyor . Yani yerel bir malzeme tabakta yerini........

© T24