menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Konaklama sektöründe işgücü krizi: Nitelikli personeli elde tutma mücadelesi

11 1
11.10.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

11 Ekim 2025

Konaklama sektörü (otelcilik ve yiyecek-içecek işletmeleri), dünya genelinde pandeminin de etkisiyle benzersiz bir işgücü krizi yaşamaya başladı. Birçok otel ve restoran yöneticisi, yetişmiş personeli bulmakta ve elde tutmakta zorlanıyor. Peki bu krizin kökeninde neler var ve nasıl çözülebilir? Samimi ama vizyoner bir bakışla, hem küresel ölçekte hem de Türkiye özelinde durumu analiz edelim ve nitelikli personeli elde tutmak için uygulanabilir stratejilere göz atalım.

Konaklama sektörü uzun yıllardır düşük ücretler ve yüksek personel devri ile anılıyor. Örneğin, ABD’de pandemi öncesi yıllık işgücü devri yüzde 75 civarındaydı ve 2021-22 döneminde aylık istifa oranı yüzde 5,8 ile ulusal ortalamanın iki katına çıktı. Pandemi sonrası birçok ülke bu gerçekle yüzleşti: nitelikli işgücü başka sektörlere veya daha iyi koşullar sunan şirketlere kayıyordu. Soruna çözüm olarak pek çok işletme ücret artışı yoluna gitmeye başladı. ABD’de konaklama sektöründe ortalama saatlik ücret 2020’de $16,84 iken 2025 başında $22,53’e yükseldi enflasyonun yaklaşık yüzde 8,6 üzerinde bir artış. Benzer şekilde Birleşik Krallık’ta işletmelerin yüzde 70’i personel çekebilmek için maaşları veya yan hakları artırdı. Ücretler yükselse de, çoğu yerde bu sektör hala ekonominin en düşük ücretli alanlarından biri olmaya devam ediyor. Örneğin AB genelinde konaklama sektöründeki ücretler hemen her ülkede ulusal ortalamanın gerisindedir.

Bununla birlikte, işgücü krizinin çözümü sadece maaş artışına bağlı değil. İşveren markası kavramı önem kazandı: Bir şirketin çalışanlarına sunduğu çalışma kültürü, gelişim imkanları ve değerler bütünü, en az ücret kadar belirleyici oluyor. Yapılan araştırmalar, iş arayanların yüzde 77’sinin bir ilana başvurmadan önce şirketin kültürüne baktığını gösteriyor. Bu nedenle global otel zincirleri ve restoran grupları, çalışanları için ”en iyi işveren” imajı yaratmaya odaklandı.

Örneğin Hilton, dünya çapında “çalışılacak en iyi şirketler” listelerinde üst sıralarda yer alıyor. Bunu başarmasında, çalışanlarına sunduğu benzersiz yan haklar ve destekler önemli rol oynuyor: Küresel ölçekte ruh sağlığı programları, çalışanlara özel indirimli konaklama imkânları ve ücretsiz eğitim fırsatları sunuyorlar. Hilton gibi şirketler esnek çalışma uygulamalarını da sektör gerçeklerine uyarlıyor. Asya’daki Hilton otellerinde uzaktan çalışma mümkün olmasa da, esnek vardiya ve yüzen tatil günleri gibi uygulamalarla çalışanların iş-özel yaşam dengesini destekliyorlar. Örneğin Hindistan’daki bir Hilton otelinde, personelin ayda dört kez vardiyalarına 2-3 saat geç gelme veya erken gitme esnekliği bulunuyor; bu sayede çalışanlar kişisel işlerini halledebilip işlerine daha motive devam edebiliyor.

İşveren markası stratejileri kapsamında birçok şirket, çalışan gelişimine yatırım yaparak kendini cazip hale getiriyor. Singapur gibi rekabetçi pazarlarda oteller, çalışanlarına sürekli eğitim ve sertifika programları sunmayı standart haline getirdi. Benzer şekilde Avrupa’da büyük otel zincirleri, kariyer basamaklarını ve terfi süreçlerini şeffaflaştırarak çalışanlara gelecek vizyonu sunuyor. Örneğin DHL ve Deloitte gibi büyük hizmet firmaları, çalışanlarına liderlik akademileri kurarak kariyer gelişim yolları açarken, turizm sektöründe de benzer şekilde Marriott ve Accor gibi gruplar iç terfi ve uluslararası kariyer imkanlarını vurguluyor. Amaç, ”bu sektörde kalırsan yükselebilirsin” mesajını somutlaştırmak.

Küresel işgücü krizine karşı farklı bölgelerde yaratıcı ve başarılı uygulamalar geliştirildi. Avrupa’da bazı ülkeler bu sorunu sektörel ve kamusal işbirliği ile ele alıyor. Örneğin Birleşik Krallık, Brexit sonrası kaybettiği on binlerce AB vatandaşı turizm çalışanını telafi etmek için kapsamlı programlar başlattı. Otel ve restoranların yüzde 63’ü artık mesleki beceri eğitimine yatırım yapıyor, çıraklık ve sertifika programlarıyla yeni elemanlar yetiştiriyor. İşverenler aynı zamanda çeşitlilik ve kapsayıcılık ilkesine önem veriyor; British Hospitality Association raporlarına göre, daha kapsayıcı ve destekleyici bir çalışma ortamı sunan işletmelerin çalışan memnuniyeti ve elde tutma oranları belirgin biçimde yükseliyor. Örneğin Londra’daki pek çok lüks otel, personeline sektörde nadir görülen hafta sonu tatil rotasyonu ve belirli tatillerde izin garantisi vermeye başladı. Bu uygulamalar, çalışanların özel yaşamlarına değer verildiğini hissettirerek sadakati artırıyor.

ABD’de büyük konaklama şirketleri, çalışan deneyimini iyileştirmede öncülük ediyor. Yukarıda bahsettiğimiz Hilton’un başarısı bunun bir örneği. Keza Marriott da “TakeCare” programıyla çalışanlarına fiziksel ve finansal sağlık, kariyer gelişimi, gönüllülük gibi alanlarda destek sağlıyor ve bu sayede sektörde işveren markasını güçlendiriyor. ABD genel verileri de bu çabaların gerekliliğini ortaya koyuyor: 2024 yılında konaklama sektöründe çalışanların işten ayrılma oranı, ülke ortalamasının yüzde 204 üzerinde gerçekleşti. Bu uçurum, işverenleri geleneksel yöntemlerin ötesine geçmeye zorluyor. Bugün birçok Amerikan otel ve restoran işletmesi, prim sistemi, ek sağlık sigortası, eğitim bursları gibi teşviklerle personeli elde tutmaya çalışıyor. Örneğin bazı restoran zincirleri, belirli bir süre çalışan personeline “sadakat bonusu” ödeyerek yüksek devri frenlemeyi deniyor.

Asya pazarında da yaratıcı örnekler mevcut. Özellikle Japonya ve Singapur gibi ülkeler, teknolojiyi ve eğitimi entegre ederek personel sorununa çözüm arıyor. Japonya’da bazı oteller, resepsiyonda ve oda servisinde robot ve kiosk kullanımını artırıp personeli daha katma değerli işlere yönlendirirken, kalan çalışanlarına daha yüksek ücret ve daha insani çalışma saatleri sunuyor. Singapur, devlet destekli programlarla turizm çalışanlarının yetkinliklerini artırıyor; “SkillsFuture” gibi girişimler sayesinde bir otel resepsiyonisti ya da aşçı, düzenli aralıklarla ücretsiz kurslar alarak kendini geliştirebiliyor. Bu da çalışan bağlılığını yükseltiyor, zira personel kendine yatırım yapıldığını görüyor.

Büyük şirketler ölçeğinde bakarsak, Dünya genelindeki en iyi işverenler listelerinde konaklama sektöründen firmalar da boy gösteriyor. Örneğin Great Place to Work’ün Asya listesinde Hilton (çok uluslu kategoride) ilk sıralarda yer alırken,........

© T24