Büyük devletler söz vermez, verseler de geçerli olan uluslararası anlaşmalardır; değişen bir şey var mı?
Diğer
22 Haziran 2025
Sykes-Picot Anlaşması ve Henry Morgenthau
Ülkemizde görev yapan bir Büyükelçinin geçtiğimiz günlerde Ortadoğu’daki gelişmeler ve Sykes-Picot Anlaşması'nı ileri sürerek yaptığı iddia edilen açıklamaları okuduktan sonra aklıma ABD’nin dünya siyasetinde varlığını ilk hissettirdiği yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’na Büyükelçi olarak atadığı Henry Morgenthau geldi. Ülkemize nasıl geldiğini, bulunduğu dönemde neler yaptığını ve düşündüğünü, daha sonra bu düşüncelerini eski bir Büyükelçi olarak nasıl yansıtmaya çalıştığını hatırladım, bir şeylerin değişmediğini fark ettim. Özellikle, görevi boyunca misyonerlik faaliyetlerini çalışmalarında en ön planda tutan, Amerika'nın Filistin konusundaki politikalarının temelini atan, göreve atanırken dini kökeni dikkate alınarak seçilen bir diplomat olduğu için dikkat çekici buldum.
Yakınlarda okuduğum bir anı kitap, “ABD’nin Osmanlı Büyükelçisinin Dünya Görüşleri - Anılarım, Düşüncelerim - Henry Morgenthau 1913-1916 (DORLİON YAYINLARI)”, 110 yıl öncesine ilişkin bazı önemli bilgileri bugüne de ışık tutacak şekilde bizlere açıklıyor, yön veriyor. O günlerde tartışılan olayların bugün de mutlaka gözden geçirilmesinin, günümüzde hala konuşulan ve yanlışlıklarla dolu bilgilerin daha iyi anlaşılması, doğruluklarının test edilmesi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Şimdi gelin birlikte 169 yıl öncesine dönelim.
1856 yılında Almanya’da Baden Büyük Dükalığı'nda, Mannheim’de doğan Henry Morgenthau Güney Almanya’da Ren Nehri’nin kenarındaki bu küçük şehirde masalsı bir sadelik olarak adlandırdığı bir çocukluk yaşadıktan sonra ailesi ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmek zorunda kalır. Yeni atanan Ankara Büyükelçisi gibi o da bir göçmen çocuğudur.
Babasının Mannheim, Lorsch ve Heppenheim’da puro fabrikaları vardır. Baba Morgenthau, 1862 yılında ABD’nin puro ithalatına uygulamaya başladığı yüksek tarife nedeniyle mali açıdan büyük bir sıkıntı içine girmiştir. Sonunda fabrikalarını, evini, kısaca neyi var,neyi yoksa satarak cebine koyduğu 30.000 dolarla eski bir gemiye, Hermann’a binerek Amerika’ya doğru yola çıkarlar. Yolculuk on bir gün sürer. Henry, 1866 yılının sıcak bir Haziran ayında kendisini birden Brooklyn Congress Caddesindeki 92 numaralı evde bulur. Sonrasında, çocukluk ve gençlik yaşamı daha iyi okullarda okuma hayaliyle geçer. Bu konuda çok başarılı olur. Çalıştığı şirket ve ofislerde kendisini çok iyi yetiştirerek, çok çalışarak oldukça iyi bir sosyal statü yakalar, sonunda zengin olur.
Wilson’un 1912 yılında Cumhuriyetçi rakibi William Howard Taft ve üçüncü parti adayı Theodore Roosevelt’i yenerek, 1848 yılından beri seçilen ilk Güney’li Başkan olması başarısının ardından Başkan’a yakın bir çevrenin içine girmeyi başarır. Artık New York ve Washington’da hep ön plandadır.
1913 yılının Nisan ayında Senatör O’Gorman Henry’i Washington’dan telefonla arayarak Başkan’ın kendisini Türkiye’ye (Osmanlı İmparatorluğu’na) Büyükelçi olarak atamak istediğini iletir. Teklifi ilk duyduğunda hemen reddeder. Senatör kendisine Başkan tarafından yapılan bu teklifi hiç düşünmeden reddetmenin çok doğru bir karar olmadığını belirterek, Washington’a gelmesini ve mutlaka Başkan’la yüzyüze görüşme yapması gerektiğini iletir.
Görüşmeleri sırasında Wilson kararlıdır. “İstanbul’daki Büyükelçiliği almanızı istiyorum. Ben, ABD açısından en büyük entellektüel donanıma sahip iki görevin Türkiye ve Çin olduğunu düşünüyorum. Bu iki ülkede de sağlam muhakeme ve insan doğası bilgisi konusunda güvenebileceğim temsilcilere ihtiyacım var. Bu nedenle görevi kabul etmenizi istiyorum.” der.
Henry’nin itirazı farklı bir yorumdan kaynaklanmaktadır. Birleşik Devletlerden Osmanlı İmparatorluğu’na Oscar Strauss ve Solomon Hirsch’ten sonra üçüncü defa da Yahudi kökenli bir Büyükelçi atamanın cemaatte tedirginlik yarattığından bahseder. Başkan Wilson bu açıklama konusunda çok sert ve saldırgan bir tavır takınır. “Açık fikirliliğim ve önyargılardan arınmışlığım konusunda, bundan daha iyi bir açıklama yapmanızı beklerdim.” der. Başkan’a göre “İstanbul, Amerikan Yahudilerinin Filistin Yahudilerinin refahına olan ilgisinin odaklandığı noktadadır. Bu nedenle de bu görevde bir Yahudi’nin olması neredeyse kaçınılmazdır.” İş dinsel bir görünümü ve hissiyatı da içermektedir.
Henry Morgenthau kararında kesindir. Başkan’a görevi kabul edemeyeceğini nazik bir dille iletir. Sonrasında yaz tatili için kızı Ruth ve eşi ile Avrupaya tatile giderler. Fransa’da bulunduğu dönemde Büyükelçi Myron T. Herrick’den ciddi bir azar işitir. İstanbul Büyükelçiliği gibi bir görevi reddetmesinin kendisi ve ailesi için büyük bir fırsatın tepilmesi olduğu söylenince, çok üzülür. Kararını değiştirecektir.
4 Eylül 1913 günü........
© T24
