menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gazeteci doğulmaz, gazeteci olunur: Gülsün Bilgehan’dan babası Metin Toker’in hayatı ve mücadelesi

20 1
18.01.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

18 Ocak 2025

Metin Toker, gazeteciliğe tutkuyla bağlı, yazılarıyla döneminin etkili isimlerinden biri. Daha 19 yaşında tıp fakültesini bırakarak gazeteci olmayı seçti ve hayatı boyunca mesleğine sadık kaldı. Kızı Gülsün Bilgehan, babasının yarım kalan anılarını Cumhuriyet Kitap’tan yayımlanan Gazeteci Olan Adamın Hikâyesi adlı kitabında bir araya getirdi. Bilgehan, “Babam gazeteciliğin dünyanın en güzel mesleği olduğuna inanırdı. Bu kitap, sadece bir yaşam öyküsü değil, genç gazetecilere ilham verecek bir rehber” diyerek kitabın önemini vurguluyor.

Toker’in, Richard Llewellyn'in Vadim O Kadar Yeşildi Ki romanını çevirerek edebiyata adım atışı da bu azmin bir örneği. Fransızca bir kitabı Türkçeye çevirip, hiçbir deneyimi olmamasına rağmen bastırmayı başaran genç Toker’in hikâyesi, mürekkep kokusunun insanı nasıl büyülediğinin adeta kanıtı.1930’ların İstanbul sokaklarından Cumhuriyet gazetesinin heyecanlı günlerine, Halkevleri’nin Anadolu’daki etkilerinden sansür ve cezaevi yıllarına uzanan bu hikâye, yalnızca Toker’i tanımak değil, gazeteciliğin değerini yeniden hatırlamak isteyenler için önemli bir kaynak.

Gülsün Bilgehan ile babası Metin Toker’in gazeteciliğe olan tutkusunu, ilham verici ama zorluklarla dolu hayat hikâyesini, İsmet İnönü’nün damadı olmanın getirdiği sorumlulukları ve Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutan anılarını konuştuk.

- Babanız Metin Toker, tıp fakültesinde eğitim görmesine rağmen gazeteciliğe olan tutkusundan asla vazgeçmemiş. Bu kararı alırken ailesinin ve yakın çevresinin tepkileri ne olmuş?

Metin Toker kitabına, "Bazı kimselerin pek itibar ettikleri ' gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur' sözüne ben hiç inanmadım" diye başlıyor. 19 yaşında gazeteci olmaya heves ettiğinde ise, aralarında meslek tecrübelilerinin de bulunduğu pek çok kesim tarafından bundan vaz geçmesi için uyarılmış. Bu itirazların başında iyi bir aile çocuğu olması ve parlak bir eğitim görmesi geliyormuş. Ama o gazeteci olmak istemiş ve her türlü engeli aşarak, 60 yıl boyunca gazeteci, sadece gazeteci olarak kalmış. Gazetecilik serüvenine başlarken ve devam ederken aslında en sağlam desteği ailesinden almış, önce kendisini yetiştiren ailesi sonra da eşi ve onun ailesi... Kendi ailesi cesaretini kırmadan yardım etmeye çalışmış, büyük bir aşk hikayesiyle evlendiği eşi Özden Toker ise, ortak hayatları boyunca bir gazetecinin eşi olmaktan daima gurur ve mutluluk duymuş, bunu bugün bile aynı heyecanla anlatıyor. Metin Toker başta cezaevi günleri olmak üzere zor günlerde kayınpederi İsmet İnönü'nün hep "şerefli evladı" olmuş.

- Metin Toker nasıl bir ailede dünyaya geldi? Annesini, babasını doğduğu ortamı biraz anlatır mısınız?

Metin Toker "Şuna kesinlikle inanıyorum ki insanların yaşamında onların kişiliğini en çok etkileyen ailesi, yaşadığı çevre ve okuldur" diyor, bu nedenle kitabının ilk bölümünü Beyoğlu ve Kadıköy dallarıyla ailesine, 1930'lar İstanbul'u ve Galatasaray Okulu'na ayırmış. Kendi deyimiyle "orta halli yaşam statüsüne" sahip bir küçük memur ailesinden geliyor. Batı'ya açık, Cumhuriyet'in eski harfleri hiç okumamış ilk kuşağından. Latin alfabesi yürürlüğe girdiğinde ailenin kadınları açılan Millet Mekteplerine gidip o harfleri öğrenmişler, hayatlarının sonuna dek gazete okumuşlar. Bizim için, inanmış, fakat ibadetinde tam kusursuz sayılmayan aile denilmesi yerinde olur, diyor. Evde namaz kılınıyor, oruç tutuluyor, camiye gidiliyor, diğer taraftan denize giriliyor, tenis oynanıyor. 1930'ların öteki orta halli aileleri gibi çok geçim sıkıntısı çekmedik diyor ama tutumlu yaşamanın normal sayıldığını anlatıyor.

- Richard Llewellyn'in "Vadim O Kadar Yeşildi ki" romanının çevirisi, Metin Toker'in ilk önemli edebi çalışması. Büyük cesaretle adım attığı bu yolculukta karşılaştığı zorluklar nelerdi?

Kitabın en ilginç bölümlerinden biri 1943 yılında Galatasaray Lisesi mezunu, Tıbbiye öğrencisi genç Metin Toker'in Richard Llewellyn'in ünlü "Vadim O Kadar Yeşildi Ki" romanını çevirme hikayesi. Beyoğlu'nda kitapçı vitrininde gördüğü Fransızca kitabı Türkçeye çevirmeyi kafasına koyuyor ama iş hakkında hiç bilgisi yok, ne tercümeden, ne bunun nasıl pazarlanacağından, ne kitap piyasasından... Kitabı gerçekten filmi ünlü Saray Sinemasında vizyona girmeden bastırmayı başarıyor ve benzine ilk mürekkep kokusu o zaman giriyor, Koch basili gibi bir daha da bünyesinden çıkmıyor. Kararlı bir genç adamın amacına ulaşmak için girdiği mücadele bugün de aynı durumdaki gençler için ilham verici.

- 1930'larda İstanbul'da yabancı isimlere karşı oluşan tepki, dönemin milliyetçi duygularının bir yansıması adeta. Babanızın azınlıkların yaşadığı zorluklar hakkında ne gibi tanıklıkları bulunmaktadır?

Metin Toker, çocukluğunun 1930'lar İstanbul'unda Beyoğlu'nun Kumbaracı Yokuşu yaşantısını anlatıyor. "Orada bütün İstanbullular, Müslümanlar ve gayrimüslimler- bu şehirde doğup büyümüş veya pek erken gelmiş- her kökenden insanlar, Boğaziçili Ekrem Toker'den (babası) Kürt Zaro Ağa'ya, sadece barış içinde........

© T24