Hayalet babam
Diğer
07 Aralık 2025
“Ölüler yaşayanları şekillendirir.”
- James Joyce, Dublinliler
Sırtım kaşınıyor. İki kaburga kemiğim arasındaki kaşıntıyı dindirmek için köşeli, pütürlü duvarlardan medet umuyorum. Babam da kaşıntıyla boğuşuyordu. Böbrek hastalığının vücudunu susuz bırakması, derisinin pul pul dökülmesine yol açıyordu. Üre fazlalığı sinir uçlarını tahrip ediyor, aynı zamanda vücudu su dengesini koruyamıyor, derisini kurutuyordu. Kuruyan derisi esnekliğini kaybediyor, çatlıyor ve dökülüyordu.
Sırtı için hep benim aradığım özelliklerle duvarlar arardı. Köşeli ve pütürlü. Yanındaysam beni çağırırdı, “şurayı biraz” derdi, “hay ölmüşlerinin canına gitsin.”
Ölüm insanı terk etmiyor, geride kalanlara musallat oluyor. Durun hemen korkmayın, musallat kelimesiyle barışacağız bugün, en azından ben nasıl barıştım, onu anlatacağım.
Ölüm, kalanların ruhunda ve bedeninde yaşamayı sürdürüyor. Babamın yokluğunda ya sesini, ya yüzünü, ya ellerini, ya mimiklerini unutursam korkusuyla boğuşurken, sırtımdaki bu inatçı kaşıntı, adını koyamadığım şekilde orada. Hafızamın karanlık köşesinde sakladığı bir hayalet gibi çıkarıyor kafasını. Bazı günler, bana musallat olan bu kaşıntının onun eksikliği olduğunu düşünüyorum.
Yasın tuhaf bir sadakati var, insanı asla bırakmıyor. Gecenin herhangi bir saatinde kalkıp o duvara sırtını dayamak zorunda bıraktıracak kadar da ısrarcı olabiliyor.
Uzun süredir defaatle musallat kavramı üzerine düşünürken buluyorum kendimi. Derrida anlatıyor bu kavramı, ona göre hiçbir şey tam anlamıyla şimdide değil. Hayatın dokusu, geçmişten ve gelecekten sızan izlerle örülü ve o izlerden kurtulamayız. Bir şey bittiğinde, bitişi de sürer. Yokluk aslında bir nevi varlığa dönüşür yani.
Ölümle kapanan bir defter yoktur aslında. Bir şey bittiğinde bile, bitiş devam eder. Hayalet, geri dönüşün, eksikliğin ve bitmemişliğin adıdır. Derrida’nın söylediği, hayaletin zamansız bir varlık olduğudur, ne tam anlamıyla geçmişte kalır ne de bugüne ait olur. Bir kapı aralığında durur, olmayanın varlığını, var olanın eksikliğini kaşıya kaşıya gösterir .
Mark Fisher’a göre musallat olan yalnızca yaşanmış geçmiş değildir, bir zamanlar mümkün sandığımız, ama artık gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz gelecektir de. Kaybolmuş ihtimaller geri dönerek ilerlemeyi durduran ve hayatın önüne koca bir duvar çeken engellere dönüşür. Bu yüzdendir ya yas, gerçekleşemeyecek bir geleceğin ağırlığıdır.
Kavramsallaştırmayı abartmak pahasına bir örnek daha vereceğim. Avery Gordon musallatı toplumsal alan için düşünür. Ona göre hayalet, bastırılmış olanın geri dönüş biçimidir. Örtülmüş adaletsizlikler, görünmez kılınmış insanlar, yok sayılan travmalar hortlar. Zaman düz çizgide işlemez, bastırılan geri döner ve kapıyı çalmadan içeri girer. Hayalet yalnızca korku edebiyatının ya da gotik anlatıların dekoruna ait bir figür değildir ki. O, toplumsal hayatın tam ortasında dolaşır. Adaletsizliğin, bastırılmış travmanın ve yok sayılmış hayatların geri dönüş biçimi olur. Bir şey görünmez kılındığında, susturulduğunda ya da tarihten silindiğinde, ortadan kaybolmuş olmaz, var olmaya, başka bir biçimde yaşamaya devam eder, sessizce, ısrarla.
Aslında hayalet, bir bilgi biçimidir. Bizim görmezden gelmeyi seçtiğimiz şeyleri görünür kılar. Bastırılan geri döner çünkü tamamlanmamış bir hikâye bırakmıştır geride. Hesabı kapanmamış........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein