Spor sosyolojisi: Toplumda sorunlar ve çatışmalar-3
Diğer
08 Temmuz 2025
Jay Coakley ve Elizabeth Pike’ın spor sosyolojisi alanında en çok başvurulan çalışmalardan birisi olan eserinin Funda Akcan’ın titiz çevirisi ile okuyucular ile buluşan çalışmanın ilk altı bölümünü iki ayrı yazıda ele almıştık. Bu yazımızda kaldığımız yerden kitabı tanıtmaya devam ediyoruz. Onuncu bölüm Toplumsal sınıf: Sporda para ve güç önemli midir? Başlığını taşıyor ve bu bölüm sosyologların toplumsal sınıf, sınıf ilişkileri, eşitsizlik kavramlarını sporla buluşturdukları kavram ve araştırmaları bünyesinde barındırıyor. Bölüm sosyolog Alan Tomlinson’un son derece anlamlı şu sözüyle başlıyor: ‘(Spor) toplumsal ve ekonomik farklılıkları yeniden üretmeye ve toplumdaki kaynakları kontrol edenlerin gücünü ve nüfuzunu korumaya hizmet eder’. Yazarlar önce toplumsal sınıf ve toplumsal tabaka kavramından ne anladıklarını belirtmişlerdir. ‘Toplumsal sınıf, gelirleri(kazançları), servetleri (birikimleri ve mal varlıkları), meslekleri ve sosyal bağlantıların bir bileşimine dayalı olarak toplumda bir konumu paylaşan insan kategorilerini ifade eder…Toplumsal tabakalaşma, günlük toplumsal hayatın örgütlenmesinin bir parçası olan yapısal eşitsizlik biçimlerini ifade eder. Diğer bir ifadeyle, daha yüksek toplumsal sınıflardan insanlarla karşılaştırıldığında, alt toplumsal sınıflardan insanlar ekonomik başarı ve güç elde etmek için daha az fırsata sahiptir’ (s.405).
Sosyolojinin kurucu babalarından Marx, Alman İdeolojisi isimli eserinde şu ifadeleri kullanır: Egemen sınıfın düşünceleri her çağda egemen düşüncelerdir; yani toplumun egemen maddi gücü olan sınıf aynı zamanda egemen entelektüel gücüdür de. Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da kontrol eder; öyle ki, bu ki, bu olarak konuşursak, zihinsel üretim araçlarından yoksun olanların düşünceleri o sınıfa tabidir. Egemen düşünceler, hâkim maddi ilişkilerin ideal ifadesinden başka bir şey değildir’ (2013, s.52). Marx’ın sözlerini spor ve eşitsizlik üzerinde konuştuğumuz pek çok noktada yeniden ve yeniden hatırlamakta fayda var. Yazarlar da bu noktada eleştirel bir açıdan sporun eşitlik mitine yaklaşmaktadırlar. ‘Birçok insan, sporun ve spora katılımın herkese açık olduğuna ve para, konum ve nüfuz ile ilgili eşitsizliklerin, oynadığımız ve izlediğimiz organize oyunlar üzerinde hiçbir etkisi olmadığına inanır. Ancak formal olarak organize edilen sporlar ekonomik kaynaklar olmadan geliştirilemez, programlanamaz veya sürdürülemez. Parayı ve ekonomik gücü kontrol edenler, onları sporu organize etmek ve desteklemek için kullanırlar. Bunu yaparken, kendi değerlerini ve çıkarlarını yansıtan ve sürdüren spor biçimlerini tercih ederler. Sonuç olarak, spor eşitsizliğin kararları ve kaynakların tahsisini şekillendirdiği bir bağlamda ortaya çıkar. Bu süreçte spor birçok insanın onlar tarafından susturulduğunu düşündüğü eşitsizlikleri yeniden üretir’ (s.406). Aslında durum sadece söz konusu eşitsizliğin üretilmesi ve yaygınlaştırılması ile sona ermez.
Beraberinde sporun ideolojik bir aktarım aracı olarak en çok iş gördüğü yerlerden bir tanesi olarak hem eşitsizliklerin üretilmesi sürecine katkıda bulunur hem de bütün bunların doğalmış gibi görülmesini sağlayacak arka planın üretilmesini sağlar. ‘Elit ve güçlü insanlar; neyin spor sayıldığı, sporun ana akım sosyal dünyalarda nasıl organize edildiği ve oynandığı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Halk oyunları ve fiziksel aktiviteler, formal olarak spor olarak örgütlendiklerinde bile kaynaklara salip sponsorların çıkarlarını ve ideolojilerine yeniden onaylamak için kullanılabilmelerine rağmen geniş çaptı desteklenmez veya teşvik edilmezler. Her yaştan insanın oynadığı informal oyunlar çoğunlukla tesislerin, ekipmanların ve güvenli oyun alanlarının varlığına bağlıdır. Bunlar, üst ve üst orta gelirli ailelerden ve mahallelerden gelen insanların günlük hayatlarında daha bol miktarda bulunur’ (s.407). Bu farklılık özellikle küresel dünya içerisinde çok daha büyük eşitsizliklerin oluşmasına ve makasın daha da açılmasına neden olmuştur. ‘Tüm ana ülkelerde, düşük gelirli insanların ve yoksulluk içinde yaşayanların yaşam tarzları nadiren düzenli spora katılım biçimlerini içerir. Yaşam fırsatları toplumsal sınıfa göre açıkça değişir ve insanlar zamanlarının ve enerjilerinin çoğunu günlük hayatın zorluklarıyla başa çıkmaya harcadıklarında, spora katılım etrafında dönen yaşam tarzlarını geliştirmek için çok az kaynak kalır. Spor yapmak veya izlemek için para harcamak, birçok insanın karşılayamayacağı bir lükstür. Aynı zamanda, spor kendi çıkarlarına işleyen bir sınıf ideolojisini yeniden onayladığı için ekonomide başarılı olanlar sporu severler. Onların kulüp üyelikleri, sezonluk biletler ve spor stadyumlarında yönetici locaları satın almaya ya da şirketlerinin bunları satın alması için her yıl binlerce sterlin harcamaya istekli olmalarının bir nedeni de budur’ (s. 416).
Spor ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkide ise kadınlar ve kız çocukları, erkekler ve oğlan çocuklarına nazaran ikinci planda bırakılanlardır. Erkek kimliği açısından spor önemli bir kavşak noktası konumunda yer almaktadır ve bu durum erkeklerin sporla olan ilişkisinin tüm hayatları boyunca daha farklı bir çizgide ilerlemesine neden olur. ‘Toplumsal sınıf, sporun ve spor deneyimlerinin genç erkeklerin hayatlarına entegre edilme biçimlerini etkiler…Spor, duygusal yakınlık olmadan paylaşılan bir tutkunun tartışılmasını sağladığından ve böylece heteroseksüel erkek normlarıyla uyumlu sosyalliği mümkün kıldığından erkekler için favori konuşma konusudur’ (s. 418). Çalışma içerisinde spor sosyolojisinde de tıpkı sosyolojide olduğu gibi son dönemlerde en fazla başvurulan düşünür olan Pierre Bourdieu’nun kavramalarına sıkça başvurulmaktadır. Ayrıca Bourdieu’nun öğrencisi Loic Wacquant’ın boksu ele aldığı ve Türkçe ’ye Ruh ve Beden(2012) Acemi bir........
© T24
