Danilo Zanna
İtalyan şef Danilo Zanna’ya, asrın liderimiz tarafından törenle “turkuaz kart” verildi. Turkuaz kart denilen özel kimlik kartı, Türkiye’ye katkı sağlayan nitelikli yabancılara, süresiz oturma ve çalışma izni veriyor.
★
Her yönüyle “bizden biri” olan Danilo Zanna, bu özel vatandaşlık onurunu fazlasıyla hakediyor. Ancak... Magazin gibi sunulan bu haber, aslında “devlet aklı” kavramının ne olduğunu anlatan, ibret verici bir öykü.
★
Makarayı az geri saralım...
★
1998 yılıydı. Türkiye kararlı şekilde Suriye’ye baskı yapınca, gerekirse savaş kararı alacağımız belli olunca, Hafız Esad rejimi mecburen yelkenleri suya indirmişti, PKK kampları apar topar kapatılmıştı, Abdullah Öcalan sınırdışı edilmişti, özel uçakla önce Atina’ya gitmişti, oradan Moskova’ya geçmişti, Rusya’dan iltica talep etmişti, ama, Rusya bunu kabul etmemişti, “ülkeyi derhal terket” denilmişti, yeniden uçağa binip, bu defa Roma’ya uçmuştu. İtalya’da komünist parti iktidardaydı, Dalema adında bir başbakan vardı, adı gibi dallama bir politikacıydı, Türkiye’yle İtalya arasındaki ilişkilerin nereye varacağını düşünmeden, Öcalan’ı davet etmişti, himayesine almıştı.
★
PKK elebaşı, Aeroflot’un tarifeli seferiyle Roma’ya Fiumicino Havalimanı’na indi. Abdullah Sarıkurt adına TC pasaportu taşıyordu. Kimdi bu Abdullah Sarıkurt... Konya’nın Kulu İlçesi Çöpler Köyü nüfusuna kayıtlıydı, Almanya’da işçiydi, sekiz yıl önce Konya Emniyet Müdürlüğü’ne başvurarak, Frankfurt Başkonsolosluğu’ndan yenilediği pasaportunu kaybettiğini bildirmişti, Öcalan işte bu çalıntı kimlikle dolaşıyordu.
İtalya’ya ayak basar basmaz güya gözaltına alındı, hapishaneye götürülmesi gerekirken, hastaneye götürüldü, sarılık teşhisi konuldu, teşhis güya sarılıktı ama, ortopedi servisinde yatıyordu, doktorlar ise kalbinden rahatsız olduğunu açıklıyordu!
Aslında bunların hepsi hukuken minareyi kılıfına uydurma müsameresiydi, oturma müsaadesi için zaman kazanma girişimiydi.
Sekiz gün sonra hastaneden çıktı, Roma’nın göller bölgesinde bir villaya yerleşti. Adres, Quartiere Inferno Via Male, Türkçesi, Cehennem Mahallesi Kötülük Sokak’tı. Cuk oturmuştu. Cehennem ve kötülük, dünya tarihinin en kanlı terör örgütünün elebaşına yakışır bir adresti.
Ana caddeye çıkışı olmayan, dubleks, kepenkli, bahçesinde palmiyesi bulunan, dışardan görülmeyen, zula bir villaydı.
Villaya uzaktan dürbünle bakmak bile yasaktı, İtalya iç istihbarat teşkilatı Digos tarafından korunuyordu, sokağı bariyerle kapatmışlardı, çatıya keskin nişancılar yerleştirilmişti.
Öcalan adeta tatil köyünde gibiydi, İtalyan mutfağıyla besleniyordu, İtalyan şarabıyla keyif çatıyordu, öğleden sonraları bahçesinde yürüyüş yapıyordu, kaslarını esnetmek için jimnastik hareketleri yapıyordu.
Bu villada basın toplantısı bile düzenledi, Digos ajanları gazetecileri donuna kadar aradı, kalemlerini bile kontrol etti, kayıt cihazı veya fotoğraf makinesi içeri sokulmadı, giriş katındaki salon, çanak anten bağlantılarıyla, uydu telefonlarıyla, telsiz, bilgisayar, faks ve mikrofonlarla, haberleşme merkezini andırıyordu.
Basın toplantısında Öcalan’ın üstünde Calvin Klein gri kadife takım elbise vardı, Ferragamo kravat takmıştı, çivit mavisi Enrico Coveri gömlek giymişti, giyim tarzında öylesine zevk sahibiydi ki (!) ayağında Alman işi sandalet vardı, gri yün tenis çorabı giymişti, bileğinde de Suriye hatırası altın kol saati vardı!
Egosu tavan yapmıştı, gevrek gevrek gülümseyerek anlatıyordu, antik Roma dönemine ait kitaplar okuduğunu anlatıyordu, Machiavelli’ye hayran olduğunu filan söylüyordu.
★
Türkiye ayağa kalkmıştı.
★
Yunanistan’ın Öcalan’ı koruyup kollaması elbette şaşırtıcı değildi ama, dost bildiğimiz İtalya’nın bunu bize yapması, Türk milleti açısından gerçekten........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d