“Yargısız infazlar” ve Ümit Özdağ’dan 60 sayfalık savunma
Son yıllarda, “tutukluluk cezaya dönüştü”, “uzun tutukluluk” sözcüklerini sıkça duyuyoruz. Tutukluluk sürelerinin uzunluğu ve tutuklamanın yaygınlığı rahatsızlık yaratıyor. AKP Hükümeti döneminde Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda köklü değişiklikler yapıldı. Benzer yasalar batı ülkelerinde de var. Onlardan bir şikayet gelmezken, biz de yasalardan değil, uygulamadan şikayet edilmesi gerekiyor. Tutuklama son yöntem olmasına karşın, ülkemizde bu, başvurulan ilk yöntem oluyor. Gerekçe hep aynı, “yurtdışına kaçar”, “delil karartır” oluyor. Şüpheli yurtdışına kaçarsa, bunun yakalanması için de uluslararası kuruluşlar var. Nitekim son bir yılda aranan 360 kişi Türkiye’ye getirildi.
Tutukluluk konularında, saygın hukukçulardan birisi, “Ne yazık ki, ülkemizde tutuklamalara çok yaygın bir biçimde başvuruluyor. Tutuklama kararları önlem olmaktan çıktı, kurala ve hatta cezaya dönüştü. Yargı kararlarında keyfilik ve çifte standart yaşandığı da sıkça konuşuluyor” diyor. Aslında bu yöndeki eleştirileri Adalet Bakanlığı, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yetkilileri de yargıç ve savcılar da çok iyi biliyor. Biliyorlar ama değişen bir şey olmuyor.
100 KİŞİDEN 70’İNE MAHKUMİYET
Hakim, kişiyi tutukladı. C.Savcısı, iddianamesi hazırladı. Sanık içeride aylarca bekliyor. Sonunda davası başlıyor. Algı şu: Eğer kişi tutuklanmışsa, “Bir halt yemiştir” deniliyor. Tutuklanan kişinin, büyük bir olasılıkla mahkum olması beklenir. Çünkü, bunun batı ülkelerinde uygulaması böyle. O zaman Türkiye’nin diğer ülkelere göre yerini görebilmek için bu konuda bazı oranlar verelim:
Japonya, Çin, Kore, Fransa, Almanya, İsveç, İngiltere gibi ülkelerde tutuklanan kişinin mahkumiyet oranı yüzde 90’ın üzerinde olmasına rağmen, ülkemizde itham edilen 100 kişiden ancak 70’i mahkum oluyor, yüzde 30’u beraat ediyor. Beraatle........
© Sözcü
