Mustafa Kemal'in askerleriyiz
Salona eli bağlı üç kişi getirildi, sanık sırasına oturtuldular.
Mahkeme başkanı Saruhan Mebusu Mustafa Necati, sanıklardan en yaşlısı olan, ihtiyar köylüye sordu.
- Baba adın ne?
Dinleyicilerde bir ferahlama görüldü.
Demek bu ihtiyarın suçu ötekilerden daha hafifti.
Bu yüzden ilk yargılanıyordu.
İhtiyar ayağa kalktı.
- Hüsnü
- Baba adı?
- Ramazan
-Nerelisin?
- İnebolu’nun Çatal bucağından.
- Baba, sen askerden kaçan oğlunu evinde saklamış, bir asker kaçağına yataklık etmişsin!
- Tövbe de Reis bey!
- Ben tövbe dedim, sen ne dersin?
İhtiyar köylü başkanın üstelemesinden sıkılmıştı.
Elini koynuna sokup yıpranmış, buruşuk iki tomar kağıt çıkardı, kürsüye doğru salladı.
- Reis Bey, Reis Bey!..
Şu kafa kağıtlarının içini okusan bana dediğinden utanırsın !.
- Neden?
- Bu kağıtlar Balkan Harbin'de ve
Çanakkale'de şehit düşen oğullarımın nüfus kağıtlarıdır.
İki arslanını millet için şehit veren baba, üçüncü oğlunu bu ölüm dirim savaşında bir kahbe gibi gizlemez Reis Bey!
Salonda çıt yoktu.
Mahkeme üyeleri birbirlerinin yüzüne baktılar.
Şaşkındılar. İhtiyar birden yamalı mintanını yırttı. Çıplak, ak kıllı göğsü dışarı fırladı.
- Hele gel Reis Bey, yakın gel de, şu kalbura dönmüş göğsüme bak!
Bu gördüğün yaraları Makedonya'da Bulgar çeteleri ile döğüşürken aldım.
Sekiz yıl askerliğim var benim. Kurşun yarasına yara demem.
Şehit arslanlarımın yarasıdır bağrımı........
© Sözcü
visit website