menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Fransız Devrimi’nin ressamı Jacques-Louis David ve Marat’nın Ölümü

4 0
12.10.2025

Modern resmin başlangıcına dair bir döneme işaret etmek istesek mutlaka 1800’lerin Fransa’sından bahsetmemiz ve hemen peşine de aynı dönem İngiltere’sini eklememiz gerekir. İspanya resim geleneğindeki şaşırtıcı derecede kuvvetli örnekleriyle bu iki ülkeye dahildir ama bu, sadece sıra dışı sanatçıların özgünlükleri ile sınırlı kalma eğilimindedir. Almanya ise özellikle Romantik döneme yaptığı katkı ile belirleyicidir.

Bu yazıda ve belki bundan sonraki birkaçında odağımız Fransa olacak. Çünkü Fransa’da sınıf savaşımları gelmekte olan çağın düşüncelerini büyük oranda etkilemiş, Marx’a Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’ini yazdırmış ve belki daha gelişkin arayışlar için bir nevi laboratuvar olmuştur. 19. yüzyılın sonlarına doğru kendini ispat etmek isteyen her genç sanatçının yolunun bu şehre düşmesi de eklendiğinde, bir süre sonra modern sanat denince ilk akla gelen Fransa bile değil Paris’tir. Bu yüzden, bohem Paris yıllarına varmadan önce, Fransız Devrimi ve Fransa’nın Cumhuriyet ile İmparatorluk arasında gidip gelen mücadelesine bakıyor, bu dönemin sanat ile etkileşimini mercek altına alıyoruz.

Fransız Devrimi’nin ressamı Jacques-Louis David’dir. Bunu tüm kaynaklar yazar. Aynı zamanda David, “terör” olarak adlandırılan dönemin ardından tekrar başa geçen ve çok geçmeden İmparatorluğunu ilan eden Napolyon’un da saray ressamıdır. Bu çelişkiden olsa gerek, David sanat tarihinde pek sevilmez ve ustalığının hakkının isteksizce verildiği bir yere sahiptir.

Gerçekten de David’in kendine özgü bir kişiliği vardır. 1748’de varlıklı bir ailede doğan sanatçı iyi eğitim alabileceği okullara gönderilmiş ve yapmak istediği şeylerde hep desteklenmiştir. Okulda pek başarılı olamamış, defterlerine sürekli çizimler yapmış ve sonunda ressam olmak istediğinde de dönemin önemli ressamı François Boucher’den ders alması sağlanmıştır. Boucher’in ustası olduğu Rokoko akımı yerine klasik resme merak saldığında bizzat hocası tarafından Kraliyet Akademisi’ndeki (şimdi Louvre) bir arkadaşına yönlendirilmiştir. Akademi’nin her yıl Roma’ya burslu öğrenci gönderdiği Prix de Rome ödülünü almak için düzenlenen yarışmaya saplantılı bir şekilde defalarca katılmış, hatta bursu kaybettiği ikinci yıl açlık grevine girerek resim yapmayı bir süre bırakmıştır. Ertesi yıl yine kazanamamasına rağmen yılmayıp bir yıl sonra bursu alarak Roma’nın yolunu tutmuştur.

David klasik sanatı tam da göbeğinde öğrenir ama klasisizmde tekrarlanan statik tavrı sevmez ve üslubunda filizlenmeye başlayan neoklasisizm ile 1780’de Paris’e döner. Kraliyet Akademisi’ne üye olur, ayrıca Louvre’da konaklamasına da izin verilir. Kraliyet Binalarının Başmüfettişiyle, kızı Charlotte ile evlenmek üzere anlaşır. Bu evlilik ona hem maddi rahatlık sağlayacak hem de öğrenciler yetiştirebileceği bir atölyeye sahip olma imkânı verecektir.

Gerçekten de David’in karakteri sıra dışıdır, sanatın içerisindeki inatçı arayışı büyük ihtimalle karakterinden kaynaklanan içsel bir motivasyona........

© soL