Cumhuriyetçilerin birliği için notlar 6: Mustafa Kemal ve arkadaşlarının döneminde olmayan sorunlarla başa çıkmak
Cumhuriyetçilerin birliğine katkı olması niyetiyle başladığımız zihin egzersizlerinin bu köşede sonuna geldik.
Cumhuriyetçilik geçmişe dönük bir nostalji değil, geleceğe dönük bir eylem olmak zorunda günümüzde. Bu nedenle bu sefer 1923 Devrimcilerinin hiç rastlamadığı sorunları nasıl aşacağımıza ilişkin üç soruyu yanıtlamaya çalışacağız.
1923 Cumhuriyeti kurulduğunda Meclis çok büyük sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıştı. Ülke emperyalist ülkelerin adeta yarı-sömürgesi durumundaydı, borçlar Reji işçilerinin emeğiyle ödeniyor, nüfusun çoğunluğunu oluşturan toprak ağalarına bağlı yoksul köylü ağır feodal vergilerin altında eziliyor, insan gücü cehalet ve tarikatların karanlığı altında çürüyor, sıtma, verem gibi sosyal hastalıklardan kırılıyordu.
Şimdi ise sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada insanlığın sınandığı büyük felsefi, siyasi, ideolojik sorunlarla karşı karşıyayız. Yeni bir Cumhuriyet için ayağa kalkanların bu sorunlarla yüzleşmesi gerekiyor.
Çünkü bugün Cumhuriyetçi olmak devrimci olmak, devrimci olmak ise ne yapacağını bilmek anlamına geliyor.
Her şey gibi iklim de çağlar boyunca değişiyor, dünyanın ekseninde değişimler oluyor vb.. Ancak son yüzyıldır -insan etkisiyle deniyor- çok hızlı bir iklim değişikliği yaşandı. “İnsan” burada kapitalizm altında hızlı sanayileşme, petrol kullanımı ve ormansızlaşma anlamına geliyor.
1750 yılına göre günümüzde atmosferdeki karbondioksit oranının yüzde 50, metan oranının yüzde 160 civarında arttığı bildiriliyor. Buna bağlı olarak yaşanan ısınma eğilimi sayısız ve birbirini tetikleyen zincir reaksiyona yol açıyor. Bu yazıyı teknik ayrıntılara boğmanın anlamı yok, ancak Türkiye büyük bir sulak alan kaybına uğradı ve kuraklık tarafından her geçen yıl daha fazla tehdit ediliyor.
Cumhuriyet’in 10. yılında ülkeyi boydan boya demiryolları ile kaplamaktan bahseden 1923 Devrimcileri, bir 15 yıl kadar sonra ülkede bulunmayan petrole bağlı karayolu ulaşımına ülkenin teslim edileceğini, günümüzde bütün otomotiv tekellerinin Türkiye’ye fabrika kurarak, ülkeyi araba pazarına çevireceklerini tahmin edemezdi.
Cumhuriyet’in 50. yılı kutlanırken Marmara Denizi’ne giren bir genç 50 sene içinde denizin canlılığını yitireceğini aklına bile getirmezdi.
Her tarafın plastikle kaplandığını görüyoruz ama tek tek hücrelerimizde biriken plastiğin vücudumuzu nasıl bir çöplüğe çevirdiğini görebilseydik dehşete düşerdik.
Sermaye sınıfı için sanayinin çevreye saçtıklarıyla baş etmek bir maliyet unsurudur. Kârı kadar ufku olan bu sınıfın kendi ofisi haline getirdiği devletinin çevre ve iklim sorunlarını çözme şansı bulunmaz.........
© soL
