menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kemal Tahir’den tarih öğrenmek iyi bir fikir mi?

25 9
21.11.2025

Kemal Tahir belli aralıklarla yeniden keşfedilir. Bundan 5-6 sene önce de keşfedilmişti, bugün yeniden keşfediliyor. Bugünkü yeniden keşif genç kuşakta gözlemlediğimiz arayış haline de denk düşüyor. Arayan ruhlara alternatif bir tarih okuması ortaya koyan isimler çekici geliyor diye düşünüyorum.

Hele Kemal Tahir gibi iri laflar edebiliyorlarsa… Uzun yıllar küçük şeyleri büyük anlatılara yeğleyen bir yaklaşımın oyalamaca tadındaki analizleriyle yetindikten sonra, bugün artık büyük sancılar içindeki yaşamımız ile bu oyalamacalar arasındaki uyumsuzluk katlanılmaz geliyor. Böyle devam etmek mümkün değil.

Arayış halinin Türkiye’de tetiklediği yönelimlerden biri, tarihin yeniden yorumuna dönmek oluyor. Tahir gibi kanlı-bıçaklı siyasi kavgaları estetik iştahı da doyuracak şekilde anlatan insanlar böyle bir ortamda yeniden okunuyor.

Tahir’in okunması gereken büyük bir isim olduğu kuşku götürmez. Kaleminin güçlü olduğu, birkaç cümleye bir dünya duygu ve düşünce sıkıştırabildiği de. Eleştirebilir, hatta şiddetle de eleştirebilir ancak “okunmamalı” diyecek aklı başında biri olduğunu zannetmiyorum.

Başlarken kendi Kemal Tahir okuma deneyimime dair bir şey anlatmak istiyorum. Kemal Tahir’i Esir Şehrin İnsanları ile okumaya başlamıştım. Tahminen 15-16 yaşındaydım ve haliyle, pek bir şey anlamamıştım. Ama hayret verici bir şekilde, o gün bende bıraktığı izlenimin çok da yanlış olmadığını yıllar sonra Tahir’e tekrar döndüğümde fark ettim. Umutsuz ve yorgun, umutsuz ve yorgun olduğu için huzursuz karakterlerin peşi sıra giderken karanlık bir dünyada kaldığımız hissi ile insanlara karşı derin bir kuşku… Tahir bugün yeniden popülerleşirken arayış halindeki gençler üzerinde bıraktığı bu tür izler önemsiz sayılmamalı. Tabii yıllar sonra keşke beni doğru yaşta uygun eserler okumaya sevk eden insanlar olsaydı diye hayıflanmadım değil. Çünkü Tahir’i tartmak birikim gerektiriyor. Özellikle onun bir edebiyatçı olarak tarihçilik ve sosyologluk yapmaya soyunduğu 60’lı yıllardaki eserlerinde bunu basbayağı bir misyon edindiği düşünülürse.

Bana bunları düşündüren bu yeniden keşif momentinde Yeni Şafak gazetesinin ismi lazım olmayan bir yazarı da konuya daldı. Solun Tahir’i sevmediğini söyleyerek ufak çaplı bir “solcuların Kemal Tahir’le derdi nedir” tartışmasının çıkmasına vesile oldu. Bu tartışmanın adeta bir sabiti olarak, Yalçın Küçük’ün Tahir’i sağcılara verip Peyami Safa’yı solculara alalım sözü yeniden gündeme geldi. Solun, Tahir’e, onun hangi iyi özelliği dolayısıyla katlanamadığına dair kanaatler paylaşıldı. Her yeniden keşfin bir özelliği olarak, keşfedilen bu büyük ismin hakkı yenmişliğinin vurgulanması da eksik kalmadı.........

© soL