Zafer Günü ve Gözyaşım Pıt
Geçmiş ders verir mi? Pek emin değilim. Geçmişin nasıl hatırlandığı ya da hatırlatıldığı ile ilgili düşünmek gerek. Tarihsel olay ve olgular bugüne, belleklerimize, bugünün ideolojik yeniden kuruluşuna ne şekilde katkı yapar ya da hizmet eder? Ya da bugün dediğimiz kesit hangi tazyikler altında şekillenerek anımsayışların, düşünüşlerin ve eyleyişlerin alt yapısını oluşturur?
Neyi unutmamamız gerekir?
Bireylerin kişisel tarihleri ile toplumun hafızasının iç içe geçtiğini görürüz bazen. Birbiri üzerine kapanan anımsayış derinliği ile toplumsal ve bireysel kavrayış bütünlüklü hâle gelebilir. Bu iyi bir şeydir. Toplumun kalbi ile bireyin kalbi tek bir ritimde atar o vakit. Aidiyetin eriyip şerbetlenerek tatlı tatlı yayılması görkemli bir tamlık duygusu yaratır insanda. Helezonik bir tarih; dünü, bugünü, yarını kucaklayacak gibi olur. Düşünün bakalım bu sözünü ettiğim kucaklaşma dünyada ve ülkemizde hangi tarihsel kesitleri, anları hatırlatıyor size?
Yazılarım kaleme alınmadan önce demleniyor. Önceden fark etmiyordum bunu. Yani kendi içime dışarıdan ve anlamaya yönelik, alıcı gözle bakmıyordum. İnsan bazen aydınlanıveriyor, kavrayışı billurlaşıp, sevinip rahatlıyor. Neyi, neden yaptığımız ya da yaptığımız şeylerin neye, neden yol açtığı özellikle ilginç. Akan bir su gibi her şey her şeye kapı açıyor, her şey her şeyi çağrıştırıyor. Hayır, mistik bir şeyden söz etmiyorum son derece maddi ve diyalektik bir vurgu var dediklerimde.
Bu yazı için yazma konusunu, beni dürtükleyen iç sesimi, beni harekete geçiren çağrışımlar silsilesini anlatmak için ifade etmek istedim. Uzatmayayım. “Pazar Yazısı” günüm değil malum on beş günde bir yazıyorum. Ancak geçtiğimiz günlerde çocuklarla “Hayat Güzeldir” filmini bir kez daha izledim. Film ünlü idi döneminde, İtalyan Roberto Benigni yönetmeni, 1997 yapımı. Bugüne göre eski. Pek çoğunuz izlemiştir. İtalyan faşizmi ve Mussolini’nin yükselişi gölgesinde şekillenen hayatları, 2. Dünya Savaşı’nın başlaması ile toplama kampında nihayetlenen bir baba ve oğulun tatlış ve buruk hikâyesini anlatıyor film, oldukça dokunaklı.
Peki, tamam.
Ancak son sahne, çocuğu kurtaran bir ABD askeri simgesinde askerin yabancılaştıran konuşması ve finito. O sahne öyle bir sahne ki izleyiciye yalnızca ABD askerine minnet duymak ya da onun kollarına atılmak seçeneklerini sunuyor. “Dünyayı kurtaran Yanki, sen çok yaşa!” demeye zorluyor........
© soL
