menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Olgu, kavram, kuram…

15 1
30.03.2025

– Silahını at elinden Kilink. Türk polisine ehemmiyet vermemen sonun oldu.
– Bütün dünya polisini hatta Interpol’ü parmağımda oynattığım halde, Türk polisi karşısında ilk defa yenilgiye uğradım.

Mersin’in taşlı topraklı yollarından, arkası açık at arabaları, mahallenin sinemasında gösterilecek filmlerin anonsunu yaparak geçerdi. Seyrek kullanılan pikap arabalardan daha keyifliydi, çünkü arkasından uzun süre koşulabiliyordu bağıra çağıra. “Başrollerdeee…. acı hikâyesiii… bu akşaaam… Zafer Sinemasııı….” Yazlık bahçe sinemaları anısı çok da, geçen gün, bir anons düştü aklıma...

“Killing” diye berbat bir “anti-kahraman”ın fotoromanlarını okurduk o vakitler... Tepeden tırnağa iskelet kostümlü, para peşinde bir suç makinası, kadınları kullanan, sadistçe keyif alarak insan öldüren, erotizmle polisiyeyi harmanlayan, “Fantoma” esinli bir karakter. “Korkunç Cani” kadın katili Killing, ne demeye büyük küçük okunur, gazete tefrikasından takip edilir olmuştu, ayrı ve aslında zengin bir konu.

Bu fotoroman karakteri de, benzeri bütün çizgiroman kahramanları gibi, önce ve çoğunlukla sadece Türkiye’de sinemaya aktarıldı. “Killing”in “Kilink” olduğu bir dizi filmden biriydi, yukarıda final diyaloğunun aktarıldığı “Soy ve Öldür” macerası.

İşte bu korkunç caninin, bu “anti de olsa kahraman”ın o akşam “filminin oynayacağı” megafonla mahalleliye duyurulurken, kostümü giydirilmiş bir garibin, at arabası kasasında ayakta “vakur” duruşu canlandı gözümde. Koskoca, korkunç Killing, sokağın taşında toprağında sarsılan dingil üzerinde, düşe devrile, tutuna kalka, bir tenhada soluklanıp, kafasındaki laneti sıyırsa da bir sigara yaksa diye cebelleşerek ve üç kuruş için düştüğü hali kalaylayarak geçerken, belki de burnunu çeke çeke peşinden koşan veletlere “yabancılaşma”nın ilk dersini vermişti…

Nereden mi çıktı? Killing’in karakol polisine teslim olduğu bu ülkenin caddelerinde, çevik kuvvetin, Pikachu’yu kovaladığı düşünülen görüntüden! “Direnişin sevimli sembolü”yle polis, hatıra fotosu çektirdiğinden! Polise çiçek, polis barikatında kitap okuma, Pikachu! Bunları hatırlıyoruz. Yabancılaşma…

Tabii, o caddelerde, meydanlarda başka şeyler de oldu günlerdir, ama bir bayram pazarı girişi lazımdı, bir kıvrık tebessüm. O tebessümü Killing’de aratacak düzeydeki boğuntuya da geleceğiz…

Şimdi…

Son günlerin, Ekrem İmamoğlu’nun diploması üzerinden başlayıp gelişen olgusal tablosu hemen her yönüyle defaatle aktarıldı, değerlendirildi. Arkasındaki siyasal saflaşma ve hesaplar da. Buradan hareketle yakın geleceğe dair çıkarımlar da yapıldı. Tekrara düşmeksizin, soL yazarlarının ve TKP’nin analizlerine bakılmasını önermekle yetineyim.

Maalesef, gündem malum, henüz alıp okuyamadım ama, Sercan Kabakçı’nın, Yazılama’dan yayınlanan “Karl Popper Neden Haksız” kitabı, bu düşünüre özel ilgim nedeniyle liste başında. Buraya girişi de, AKP anomalisinin ülkeye yaşattıklarıyla bağlantılı. Propaganda edilen ve asıl ününü, “sir” unvanını borçlu olduğu Marksizm eleştirileri kaale alınacak düzeyde olmasa da, bilim felsefesinde tümüyle yabana atılamayacak önemdeki Popper, bilimsel olgularda yanlışlanabilirlik unsuru aranması gerektiği, yoksa bilgiye ulaşılamayacağı ve toplumbilimlerde öndeyinin olanaksızlığı mealindeki görüşleriyle, bu anomalide bana “hmm” dedirtti…

Kitabın adı gibi, Popper, bu görüşlerini özellikle “tarihselcilik” üzerinden “teleolojik” bir hayalî Marksizme yamayıp gölge........

© soL