menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şehre gelen bir film olarak çözüm süreci…

26 19
12.04.2025

Şehre gelen bir film olarak çözüm süreci…

Nisan ortasında kar bile yağan Ankara’da sert siyasi iklimi değiştirip Akdeniz yapabilecek film yeniden gösterimde.

İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla yaşananlara bakınca ortada bir süreç kalmadığını hatta kalmaması gerektiğini düşünenlerin sayısı hızla artmaktayken, Cumhurbaşkanı’nın bayram sonrası için randevu verdiği DEM İmralı Heyeti Beştepe’ye gitti ve Erdoğan ile 1 saat 20 dakika görüştü.

27 Şubat’taki Öcalan’ın açık çağrısı üzerinden geçen 40 gün süreçte bir fetret devrine dönmüştü.

Kandil vaad ettiği fesih kongresi için bir türlü tarih vermiyor, ayak sürtme hissi veren bahaneler ileri sürüyor, “Öcalan da gelsin, iletişime geçsin, devlet adım atsın” gibi şartlar ileri sürüyordu.

19 Mart’tan sonra yaşananlar da buna mazeret olarak gösterilmeye başlanmıştı.

Özellikle Kürt siyaseti ve kamuoyunda da 19 Mart sonrası olanlar sürece güvensizliği artırmıştı.

Aslında en baştan beri sıralama belliydi; Öcalan’ın çağrısı, PKK’nın kongrede kendisini fesh etmesi ve ardından Meclis’te atılacak adımlar.

PKK’nın fesih kongresini toplamak için devletin kongre sırasında operasyon yapmaması dışında atacağı bir adıma ihtiyacı yoktu.

Kandil’den gelen ayak sürten açıklamalar, devlette 2015 dejavusu hissi yarattı.

Tam 10 yıl önce 28 Şubat 2015’de Taksim’de bir otelde değil, Dolmabahçe’de bakanlarla birlikte okunan Öcalan’ın silah bırakma çağrısından birkaç gün sonra PKK komutanları televizyona çıkıp Öcalan gelmeden silah bırakma kongresinin toplanamayacağını söylemişlerdi.

O anda çözüm süreci bitmiş, Erdoğan da Dolmabahçe toplantısından haberi olmadığını söylemişti.

Peki, neden 2015 dejavusu yaşanmadı?

Aslında 27 Şubat çağrısından sonra süreci sağlamlaştıran adım 10 Mart’ta Suriye’de Ahmed eş-Şara ve Mazlum Kobani’nin anlaşması oldu.

Suriye’de işler Türkiye’deki süreçten hızlı ilerledi. Geçen hafta YPG güçleri, Halep’te kontrolleri altındaki ilk Kürt mahallesinden törenle çekildiler. Çatışmaların yaşandığı Tişrin Barajı’nda da anlaşmaya varıldı.

YPG’li olmasa da Suriye’nin Milli Eğitim Bakanı artık evde Kürtçe konuşan Afrinli bir Kürt.

İlk çözüm sürecinin çöktüğü Suriye, ikinci çözüm sürecinin yükseldiği yer olmaya başladı.

Suriye’de ABD’nin ve Trump’ın Türkiye’ye rağmen YPG’ye destek vermeyeceği de Trump’ın Erdoğan’ın Suriye’deki egemenliğini kutlayan üst üste açıklamalarıyla belli oldu.

İsrail’in ABD olmadan Türkiye’nin rağmına YPG ile iş tutması da zaten mümkün değildi. Bozucu bir etkisi olamayacağı da Türkiye-İsrail arasında başlayan Suriye’de çatışmasızlık hattı temaslarıyla netleşti.

İran’a güvenerek, Suriye’de Türkiye’ye karşı cephe almak da bu konjönktürde akıl karı olmayan bir tercih olurdu.

Kandil’in Suriye’de “yeni fırsatlar çıkar” beklentileri boşa düşmüş oldu. Türkiye ve Şam yönetimiyle anlaşmak en rasyonel formüle döndü.

O yüzden Kandil’den gelen son açıklamalarda Rojava’dan bir bahis yok.

Ama 19 Mart’tan sonra Türkiye’de yaşananlardan bahis var.

19 Mart sonrası yaşananlar çözüm sürecinde odak kaybına neden oldu. Kürtlerde de iktidara güvensizliği artırdı.

Dost muhalif çevreler, DEM Parti’ye “böyle bir iktidarla nasıl anlaşırsın, otoriter rejimi pekiştirirsin” basıncı yapmaya başladı.

DEM’in gösterilere katılıp katılmaması, olan biteni eleştiren açıklamalar yapıp yapmaması tartışıldı.

Özellikle Kandil’de kendisini fikren daha fazla CHP ve sol çevrelere yakın hisseden isimler, böyle bir dönemde, bu iktidarla çözüm olamayacağını söylemeye başladılar.

Bu da bir dejavu hissi yarattı.

Çünkü ilk Çözüm Süreci Gezi ve ardından 17/25 Aralık süreçlerine denk gelmişti. Kürt siyaseti protestolara katılma baskısı altında kalmış, böyle bir dönemde çözüm süreci otoriter rejime destek olarak görülmüş, Gezi’ye katılmayacağız diyen........

© Serbestiyet