menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnsan bazen kendi tavsiyesine uymalı

35 1
19.08.2025

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, AK Parti içinde Kürt meselesini en iyi bilen isimlerden biridir. Daha MİT Müsteşar Yardımcısı iken Başbakan Erdoğan adına Kürt meselesinde özel temsilcilik görevini üstlenmiş, Öcalan ve PKK’nin yönetici kadrolarıyla müzakerelerde bulunmuştu. Sahaya derinlemesine vakıf olmuş, aktörleri yakından tanımış ve 2013-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde çok kritik bir rol oynamıştı.

Fidan, bilhassa Oslo Görüşmeleri’nde muhataplarıyla birlikte PKK’nin silahlı mücadeleyi terk etmesini ve demokratik bir modaliteyi benimsemesini sağlamak için epey uzun ve yoğun bir mesai sarf etmişti. 1 Ekim 2024’te başlayan yeni çözüm süreci, tam da Fidan’ın bu fikirlerinin gerçekleşmesi için ciddi bir zemin oluşturdu. Dolayısıyla Bahçeli’nin inisiyatifle başlayan bu süreçte Fidan’dan beklenen bu süreci desteklemesi, ivme kazandırması ve hatta gerektiğinde sürüklemesiydi.

Ne var ki sürecin başından itibaren Fidan’ın garip bir tavrı var. Genel olarak süreçle, özel olarak da Suriye’de SDG ile ilgili konularda Fidan son derece sert, buyurgan, üstenci ve had bildirici bir dille konuşuyor. Mevzu ne olursa olsun, Fidan sözü dönüp dolaştırıp Suriye’ye getiriyor ve SDG’ye gözdağı veriyor. Şam’a karşı aşırı kollayıcı ve koruyucu iken SDG’ye çatmak için ise adeta gerekçe arıyor.

SDG’nin akıbeti

Malum, son günlerin gözde konusu SDG’nin akıbeti. Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusuna baktığında Kürtleri değil neredeyse bir tek SDG’yi görüyor ve onun nasıl bir form alacağını bir hayat-memat meselesi olarak okuyor. İktidarın bu konudaki resmî politikası açık: SDG mümkün olan en kısa sürede Suriye ordusuna katılmalıdır ve bunun aksi düşünülemez. Eğer SDG buna direnirse ona ağır bir bedel ödetilmelidir.

Geçen hafta bu konuyla ilgili yoğun temaslar yapıldı. Şam’da, Amman’da ve Ankara’da toplantılar düzenlendi. Fidan, Suriyeli mevkidaşı Şeybani ile Ankara’daki buluşmasında, Türkiye’nin bu resmî politikasını bir kez daha dillendirdi. Gerçi Fidan -bir süredir- Suriyeli Kürtler söz konusu olduğunda tehditkâr bir tonla konuşmayı adet haline getirmişti ama bu kez kendi çıtasını da aştı:

“YPG-SDG tarafından çok fazla açıklama yapılıyor. 10 Mart Mutabakatı’nın kendilerini çok fazla bağlamadığını düşünüyorlar. Türkiye’deki ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin de kendilerini ilgilendirmediklerini söylüyorlar. Sizi ne ilgilendiriyor? İsrail’in maşası olmak mı?

Biz tolere etmekte zorlandığımız gelişmeler görüyoruz. Avrupa’dan, dünyanın dört bir yanından gelen örgüt üyelerinin Suriye’yi terk etmediğini görüyoruz. Örgütün 10 Mart’tan sonra Suriye’de olumlu manada güven telkin edici bir adımını da görmüyoruz. Bir bekleyiş içindeler. Bunu görüyoruz. SDG tarihi iradeye saygı duymalı. Bekledikleri karışıklık çıkmayacak. Çıksa bile onların lehine bir durum olmayacak.

Kusura bakmayın kimse enayi değil. Biz enayi değiliz.........

© Serbestiyet